Siyasetimizin önemli hususiyetlerinden birisi de entelektüel
zemininin aşırı sığlığıdır. Bu siyaset anlayışı mega söylemler
kullanmakta ancak onların içini "hamasetle" doldurmaya
çalışmaktadır.
Aşırı sembol kullanımı, güncel ile eklemleştirilen tarih inşa
faaliyeti ve devâsâ hedefler gösterimine dayalı bu "siyaset"in
entelektüel arka planı basmakalıp sloganlar düzeyindedir. Diğer bir
ifade ile siyasetin söylemleri ile onları özetleyen sloganlar ciddî
bir düşünsel çerçeve ya da felsefî derinliği dile
getirmemektedir.
Bunun özgün bir durum olmadığı, küresel bir eğilimi yansıttığı
vurgulanmalıdır. Siyaset yirminci asrın ilerleyen yıllarında
entelektüel boyutunu büyük ölçüde kaybetmiştir. Ancak bunun
Türkiye'de daha şiddetli biçimde hissedildiği şüphesizdir.
Bu gelişmenin temel nedeni doğal olmayan kesintilere uğrayarak
sıfırdan örgütlenen yapıların devraldıkları "entelektüel mirâs"ı
bir yandan vülgarize ederken öte yandan da kutsayarak tartışılmaz
kılmaları, mesajların büyük çapta toplantı benzeri eylemlerle
"sözlü" olarak ve "sloganlar"a indirgenmiş düzeyde iletimi ve
fazlasıyla zayıf kurum içi demokrasinin "eleştiri," "tartışma" ve
"karşıt görüş dile getirme"yi sınırlandırmasıdır.
Siyasetin entelektüelleştirilmesi
Bunun neticesinde Türkiye'de "siyaset"in "entelektüel zemin"
üzerine yükselmesi yerine geliştirdiği tezler
"entelektüelleştirilmiş," geçmişini oluşturacak bir "tarih" inşa
edilmiş ve yaratılan "hedefler" bunlarla uyumlu hale
getirilmiştir.
Örneğin, devletçi modernleşmecilik "sosyal demokrasi"yi
sahiplendiğinde onunla ilişkisi olmayan yaklaşımlarının
"entelektüel" zemini yaratılmış, "tek parti rejimi" "sol" olarak
kavramsallaştırılmış, ANAP ise 1983 sonrasında inşa ettiği "tarih"i
Sabahaddin Bey'den Serbest Fırka ve Demokrat Parti aracılığı ile
kendisine ulaşan bir "liberal çizgi" yaratma alanında
kullanmıştır.
Diğer bir ifade ile CHP ve ANAP "sosyal demokrasi" ve "liberal"
düşünce sistemlerinin ürünü olmamalarına ve o temelde "siyasetler"
üretmemelerine karşılık özgün siyasetlerini "entelektüelleştiren"
partiler olmuşlardır.
"Sosyal demokratmışçasına" ya da "liberalmişçesine" bunlarla
ilişkisiz siyasetler üretilmesinin yarattığı sorunlar ortadadır.
Ancak günümüzde bunun bile aranacağı bir noktaya doğru
ilerlenmektedir.
Bilişim devrimi sonrasında "sosyal medya"nın yaygın kullanımı
Türkiye'yi "siyasetin entelektüelleştirilmesi"nin ciddî anlamda
vülgarize edilerek "twitter mesajları," sosyal medya kampanyaları
ve "troll" adı verilen aktivistlerin karalama ve olumsuzlamalarına
indirgendiği bir topluma dönüştürülmüştür. Bunun var olan sorunları
daha da derinleştireceği açıktır.
Yeni popülizm ve sosyal medya
Aleksandr Soljenitsin 1928 sonrası Sovyetler Birliği'nde 1917
öncesi Rus entelijansiyasının yerini siyasetin dönüşümlerini
"entelektüelleştiren" yüzeysel bilgi sahiplerinin (obrazovanschina)
aldığını dile getirmişti. Bu aslında küresel bir gelişmenin
yansımasıydı.
Aynı dönem Türkiyesi'nde de benzeri bir gelişme yaşanmıştı. 1923
sonrasında yeni ulus devlette de "İnkılâb"ı "entelektüelleştirme"ye
gayret eden "yüzeysel bilgi sahipleri," İkinci Meşrutiyet Dönemi
entelektüellerini ikame etmişti. Recep Peker'in "İnkılâb"ı
entelektüelleştirdiği bir toplumda Ülkü benzeri rejim dergileri bu
dönüşüm ve seviye kaybının somut göstergeleriydi.
Vurguladığımız gibi, 1930'lar sonrasında yaygınlaşan otoriter
rejimler ve yükselen popülizm bu yaklaşımın küresel ölçekte güç
kazanmasına yol açmıştı. Otoriter karakteri güçlü ve popülist
Türkiye siyaseti de kendisine fazlasıyla uyan bu "gelenek"i
içselleştirmiş ve günümüze kadar sürdürmüştür. Ancak 1930'lu
yıllarda küçümsenen "entelektüelleştirme"nin yükselen yeni popülizm
ve bilişim devrimi sonrasında oldukça yüksek bir seviyeye tekâbül
ettiği şüphesizdir.
280 karaktere sığdırılan saldırgan "tweet"ler ile "düşünce üretimi"
yapılan yeni gerçeklikte bir kısmı bağımsız, önemli bölümü ise
"troll çiftliği" olarak adlandırılan yapılanmalar altında örgütlü
hareket eden aktivistler, siyasal tartışmayı düşünsel boyutu
bulunmayan, "daha fazla vuran, karalayan kazanır yarışmaları"na
dönüştürmüşlerdir.
Whitney Phillips, This Is Why We Can't Have Nice Things
çalışmasında "trollük"ün muhatapları tahrik etme, onları
değersizleştirmeyi amaçlayan bir davranış bozukluğu türü olarak
kavramsallaştırmanın hatalı olabileceğini, onun günümüz medya ve
siyaset gerçekliğini en iyi yansıtan faaliyet biçimi olduğunu ileri
sürmektedir.
Phillips'in de vurguladığı gibi "troll kampanyaları"nda yazılanlar,
kısalıkları, cümle düşüklükleri ve imlâ bozuklukları dışında
sansasyonel medya değerlendirmeleri ve televizyon açık oturumları
ile ciddî benzerlikler göstermektedir. Günümüz siyaseti de
"karşıtları"nı kötüleme ve karalamayı, temel tezlerini
"entelektüelleştirme" çabasının önüne geçirmiş durumdadır.
Bunların da ötesinde "gerçeklik sonrası" toplumunda "alternatif
gerçek oluşturma" çerçevesinde "olguların reddedilmesi" dahi
olağanlaşmıştır. Bu açıdan bakıldığında karşı karşıya olunan
"trollük" değil onu doğuran "kültür" ve "siyaset" sorunudur.
Mevcut "kültür" ve "siyaset" düşünce üretimini "karşıt"ı aşağılama
ve olumsuzlamaya indirgemekte ve "siyasal iletişimde bulunan
duyarlı vatandaşlar"ın yerini "örgütlü saldırgan topluluklar"ın
aldığı, bunun neticesinde de trollüğün neşv ü nemâ bulduğu bir alan
yaratmaktadır.
Siyasetin sorumluluğu
Dolayısıyla "trollük"ün bir "anomali"den ziyade mevcut koşulların
ürettiği bir netice olduğunu vurgulamak gerekir. Bu şekilde
kavramsallaştırıldığında "trollük"ün kınama ve zecrî tedbirlerle
engellenebilmesinin mümkün olamayacağı gerçeği de dile
getirilmelidir.
Ancak bu "trollük"ün bilhassa uzun vâdede yaşanacak kapsamlı
zararlarına katlanmak dışında bir seçeneğin mevcut olmadığı
anlamına gelmez. Siyasal partilerin kısa vâdede yarar sağlasa da
"siyaset"i bir "kurum" olarak yıpratacak, onu daha da sığlaştıracak
örgütlü "trollüğe" karşı çıkması, "gerçeklik sonrası toplumun doğal
neticesi" ve "herkes yapıyor" yaklaşımlarını benimsemektense bu
aracı kullanmaktan imtina etmesi gereklidir.
Siyasetimiz geçmişte entelektüel sığlığına çare bulma yerine onu
hamasetle telâfi etme ve "entelektüelleştirme"ye yönelerek pek çok
güncel sorununun temellerini atmıştır. Benzer bir umursamazlığı
günümüzde sahneleyerek "trollük"ü siyasetin temel araçlarından
birisi haline getirmek, söylem düzeyinde kalan "entelektüel"
kırıntıların dahi silindiği, "karşıtlık," "saldırı" ve "kutuplaşma"
merkezli bir siyasetin alt yapısının oluşumuna katkıda
bulunacaktır.
Siyasetin, eğilim ve örgütlenme farklılıklarını bir kenara
bırakarak, bir "kurum" olarak bunu engellemeye çalışması söz konusu
gelişmenin şekillenmesini önleyebilecek tek tedbirdir...