M. Şükrü Hanioğlu Sabah Gazetesi

“Yerlilik”i yeniden inşa etme

Gündemimizin önemli maddelerinden birisi haline gelen "yerlilik" tartışması, kavramın tanımında uzlaşma olmaması nedeniyle ciddî bir ilerleme kaydedememiştir. Buna karşılık, siyasal bağlamda "yerlilik" talebi...

25 Haziran 2017 | 247 okunma

Gündemimizin önemli maddelerinden birisi haline gelen "yerlilik" tartışması, kavramın tanımında uzlaşma olmaması nedeniyle ciddî bir ilerleme kaydedememiştir. Buna karşılık, siyasal bağlamda "yerlilik" talebi muğlâk şekilde atıfta bulunulan "özgün değerler" ile genellikle Osmanlı üzerinden tanımlanan bir "geçmiş"in sahiplenilmesini dile getirmektedir.
Bu anlamıyla yüceltilen "yerlilik," kaybedilmiş bir "aidiyet" ile unutulmuş bir "geçmiş"in, "bozucu" yabancı etkilerin temizlenerek, "ihya" yoluyla yeniden kazanımı ve inşa edilmesine işaret etmektedir. Kavram söz konusu siyasal kullanımda, "Batılılaşma" sonrasında "köklerini" kaybetmiş bireylerin "aidiyet duymadıkları" toplumu şekillendirmesinin engellenmesi, onların yerine uzun süre aşağılanan, "özgün değerler"i sahiplenmiş fertlerin bu vazifeyi devralmasınının gerekliliğini de dile getirmektedir.
Bu şüphesiz on sekizinci asır sonundan beri değişik yaklaşımlar çerçevesinde tartıştığımız sorunun yeni bir değerlendirmesidir. Kültürel yabancılaşma, toplumdan kopuk tasavvurlar geliştirme, farklı değerleri yüceltme, "geleneksel" ile çatışma benzeri eğilimler doğuran bu sorunun sadece toplumumuza özgü olduğunu düşünmek doğru değildir.

Maupassant okuyan kaymakamlar
Japonya'da "Asya'ya dönüş" taraftarları, Rusya'da Slavofiller gibi grupların benzer tezlerle dile getirdiği "kültürel Batılılaşma karşıtlığı" Osmanlı/Türk örneğinde "yerlilik"in üstünlüğünü savunmuş, onun kaybının derin bir köksüzlük ve bilinçsizlik yaratacağı uyarısında bulunmuştur. Veciz anlatımını Yahya Kemal'in "Koca Mustâpaşa" şiirinde bulan bu "köksüzlük" toplumumuzda geçiş nesillerinin üyelerini rahatsız etmiş, daha sonra "köksüzlük"ün "kök" haline geldiği dönemlerin bireyleri ise "kökler"i yeniden inşa etmenin zorunlu olduğunu düşünmüşlerdir.
Bu "köksüzlük" ve kendisini "Batılı" ve "modern" olarak gören, farklı değerleri içselleştirip yücelterek "geleneksel" ile çatışan bireyler Tanzimat dönemi romanlarında Bihruz ve Felâtun beyler benzeri örnekler üzerinden abartılı biçimde karikatürize edilmiştir. Buna karşılık bu kahramanların geniş bir bürokratik ve şehirli seçkin kitlesini temsil ettikleri unutulmamalıdır.
Bu kitle ve onu oluşturan bireyler hakkında oldukça çarpıcı gözlemleri ise genellikle "Sykes-Picot Anlaşması" ile atıfta bulunulan, Sir Mark Sykes yapmıştır. 1905'e kadar Osmanlı Asya vilâyetlerinde yaptığı seyahatleri "Dar ul-Islam" adı altında kitaplaştıran Sykes, sonraki senelerde gerçekleştirdiği ziyaretleri ise 1915'te kapsamlı bir eser olarak yayınlamıştır.
Sykes'ın çalışmalarında güçlü bir Oryantalist ton, anlatımında ise "medenîleştirme misyonu" söylemi gözlemlemek mümkündür. Buna karşılık, onun eserleri, Tanzimat romanlarında karikatürize edilen "karakterler"in gerçekçi değerlendirmelerini de sunmaktadır.
Sir Mark'a göre, modern Osmanlı eğitim kurumları "biraz Fransızca, biraz edebiyat, biraz tarih, az buçuk matematik, ekonomi politik hakkında fazlasıyla karmaşık düşünceler" sahibi ve "oldukça kalitesiz konyak tüketen" bireyler üretiyordu.
"Şekilsiz redingot giymeyen, konyak içmeyen ve ellerini kullanarak çalışan herkes" bu kişiler tarafından "itici" bulunuyor ve aşağılanıyordu. "Taşraya tayin olduğunda gizlice içmek zorunda kalan" bu "seçkin"lerin dağarcıkları derme çatma, yüzeysel bilgilerden oluşuyor, ufukları ise bürokrasinin "iktidarı"nı tahkim ederek, "hayat tarzı" ve kültürel aidiyet nedeniyle "geri" olduğunu düşündüğü tabakaları yönetmesi ile sınırlanıyordu.
Sykes'ın renkli ifadesiyle aktarırsak "Şanslıysa ve ana babası doğru kişilere rüşvet vermişse küçük bir kazada kaymakam olur. Bir şişe içkisi, Guy de Maupassant'dan bir roman ve bir takım 'liberal' fikirler. Ama ne fikirler! Fikirden ziyade yarısı unutulmuş alıntılar. Reform hakkındaki düşüncesi ise kaymakam maaşlarının aksatılmadan ödenmesi, kaymakamların okuyacağı basını özgür tutacak düzenlemeler, kaymakamların seyahat edeceği demiryollarının inşa edilmesi ve tüm kaymakamların İstanbul'da toplanmasını sağlayacak Kaymakamlar Meclisi'ne dolgun maaşla âzâ yapılması ile sınırlıdır."


YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Unuttuğumuz savaş 18 Kasım 2018 | 3.763 Okunma İstiklâl Marşı’nı okuyarak ırkçılık mı yapıyoruz? 11 Kasım 2018 | 5.669 Okunma Otoriter ritüel ve söylemleri eleştirmek “Türklük” karşıtlığı mıdır? 04 Kasım 2018 | 2.470 Okunma “Temsilî demokrasi” krizinde Türkiye 28 Ekim 2018 | 4.277 Okunma “Millî irade-vesayet” kısır döngüsünü kırmak 21 Ekim 2018 | 4.550 Okunma