Seçim öncesi, HDP Cemaat ilişkisi daha çok, AK Parti çevresinde tartışıldı. Ne Beyaz Türkler ne Kürt siyaseti, ne de medyaları bu konuya hiç girmedi.
Hepsi de bu kirli ilişkiyi görmezlikten geldi.
Seçim sonrası, sular biraz durulunca HDP içinde özellikle de eski BDP çevresinde bu ilişkiye yönelik homurdanmalar başladı.
Hele koalisyon ihtimalleri konuşulurken, HDP'nin AK Parti karşıtı tavrını sürdürmesi daha çok sorgulanır oldu.
Bunun bir nedeni de büyük oranda HDP'ye oy veren Kürt seçmenin, HDP yönetiminin aksine AK Parti'yle bir koalisyona daha sıcak bakması.
Günay Aslan gibi birçok yazar da bu olasılığın düşünülmesi gerektiğini söylüyor.
Peki, bu mümkün mü?
Çözüm süreci, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve yeni anayasa talebi dikkate alındığında Kürt siyasetinin aslında AK Parti'yle aynı safta yer alması gerekiyordu.
Ama olmadı, Selahattin Demirtaş'ın öne çıkartılmasıyla Kürt siyaseti, sistemin değişmesini istemeyenlerin yanında yer aldı ve AK Parti karşıtlığının bayraktarlığını üstlendi.
Oysa çözüm sürecine kurulan tuzakları belki de en iyi bilmesi gereken onlardı. Oslo'dan bu yana ne zaman çözüme ilişkin bir adım atıldıysa bugün HDP'yle aynı safta bulunanlar o gün de bunun karşısında durdu.
Oslo belgelerinin sızmasından, Paris suikastına, Roboski'den sahte suikast girişimlerine kadar her tuzakta o çevrelerin izi vardı.
İlk sırada olan da Gülen Cemaati'ydi. Bu gerçeği PKK'ye yakın medya organları defalarca yazdı.
Onlardan biri Haziran 2013 yılında ANF'de yazan Cahit Mervan'dı. Çözüm sürecine yönelik tuzakların neler olduğunu sıralayan Mervan, şöyle diyordu: