Ramazanla iç içe geçen seçim sürecinde, daha barışçıl daha umut
veren siyasi bir dil beklerken, muhalefet cephesi tam aksine
karanlık tablolar çizen negatif bir yol izledi.
Bunun böyle olmadığını görmek için sadece son birkaç günde atılan
adımlara bakmak bile yeterli. Enerjiden ulaşıma, sağlıktan
madenciliğe her alanda çok temel altyapı hazırlıkları bitmiş
durumda.
Alın Azerbaycan doğalgazını Avrupa'ya ulaştıracak TANAP veya
Kafkaslar'ı batıya bağlayacak Bakü-Tiflis-Kars demiryolu gibi
küresel projeleri... Hepsi tek tek hayata geçiyor. Önceki gün de
sadece Türkiye'nin değil dünyanın en uzun tünellerinden biri olan
Ovit Tüneli açıldı. O açılışta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şu sözleri
işin sırrını açıklıyordu: "Ovit Tüneli'nin açılış hikâyesi ile
ülkemizin kalkınma hikâyesi aynıdır."
Başbakan Binali Yıldırım'ın şu tespiti de aynı minvaldeydi:
"Türkiye, 2003 başında 'Dünya altyapı gelişmişliği' sıralamasında
39'uncuydu. Şu anda 9'uncu sırada... Türkiye gelişmiş ülkeler
arasına girmiş durumda. Birçok gelişmiş ülkeden daha iyi karayolu,
havayolu altyapımız var. Demir yollarında Avrupa'nın altıncı hızlı
trenine sahip olan ülkeyiz. Dünyada 11'inci sıradayız. Havacılıkta
Avrupa'nın 2'nci sırasına yükseldik."
Bu konuda daha önce de yazdım, Türkiye'nin bugünkü durumu Güney
Kore'nin 70'le 90'lı yıllar arasına benziyor. Sadece altyapı
açısından değil, seçim meydanlarında yaşanan araba meselesi
açısından da Kore'ye ortak yanlarımız var.
O yıllar bilinmeden araba tartışması yapılamaz. Çünkü Türkiye,
araba yapma işine Güney Kore'den önce başladı ama başaramadı. Neden
acaba?
Hatırlayın Devrim arabasını... Tıpkı Nuri Demirağ'ın uçak fabrikası
gibi o da aynı zihniyet tarafından engellendi. Sonra1966'da
rahmetli Vehbi Koç ilk yerli araba Anadol'u üretti. Kaportası cam
elyafındandı; motoru da Ford'dan alınmıştı.
O tarihten yaklaşık 10 yıl sonra 1975'te Güney Kore aynı yolu
izleyerek kendi arabası Pony'yi üretti. Bugün dünya otomobil
üretiminde ilk 5'te olan Kore'nin ilk otomobili Hyundai Pony'nin
motoru Japon Mitsubishi'dendi, kaportası ise Kore'de
üretiliyordu.
Şimdi gelelim Anadol ile Pony'nin ortak noktalarına... Anadol,
kaportasını "Eşekler veya keçiler yiyor" denilerek
itibarsızlaştırıldı marka olamadı.
Aynı şey Kore'de de yaşadı. Bunu da gazeteci Deniz Zeyrek'ten
dinleyelim:
"Pony de söylentiler konusunda en az Anadol kadar talihsizdi.
Söylentilere göre Anadol'u eşekler kemirirken, Pony de sıcaktan
eriyordu."
Peki, buna rağmen nasıl oldu da Güney Kore dünyanın 4'üncü otomobil
üreticisi oldu? İki noktaya dikkat çekiliyor. Birincisi Güney
Kore'nin, önce ülkenin temel altyapı yatırımlarını bitirmesi,
ikincisi ise içeriden ve dışarıdan gelen müdahaleleri engelleyecek
önlemleri alması... O önlemler de şöyle sıralanıyor:
"O günün yöneticileri, şirketleri işin felsefesine inanan CEO'lara
teslim ettiler. Dünyadan mühendisler getirdiler. Ar-Ge'ye yatırım
yaptılar. Eğitimde sessiz bir devrim gerçekleştirdiler.
Üniversiteleri sanayi ile entegre ettiler. Sadece teknoloji
öğrenmediler, o teknolojiyi geliştirdiler."
Türkiye adım adım oraya gidiyor. 24 Haziran bu açıdan bir dönüm
noktası olacak. Ramazan Bayramınızı kutluyor, sağlık ve huzur
diliyorum.