Dünyanın pür dikkat izlediği ve merakla beklediği harekât
nihayet başladı. Türkiye, küresel güçlerin desteğiyle bölgeyi kaosa
sürükleyecek oluşuma izin vermemek için Suriye'nin kuzeyinde
"Güvenli Bölge" için harekete
geçti.
Süreç Başkan Erdoğan'ın şu
tweetiyle dünyaya duyuruldu: "TSK,
Suriye'nin kuzeyinde
PKK/YPG ve DEAŞ terör örgütlerine
karşı Barış Pınarı Harekatı'nı
başlatmıştır."
Bu adım, sadece Türkiye için değil, dünya ve bölgemiz için yeni bir
dönemin kapısını aralıyor. Olayın bu yanı belki bugün değil,
gelecek yıllarda çok daha iyi anlaşılacak. Yıllardır Afganistan'dan
Irak'a, Libya'dan Suriye'ye uzanan coğrafyada, kirli hesaplar
yapan, bölgeyi terör örgütleri üzerinden vekalet savaşlarıyla kan
gölüne çeviren emperyal güçlere karşı ilk kez
"dur" diyerek anlamlı bir cevap veriliyor.
Bunun küresel güç merkezlerini, -şimdiden ABD iç siyaseti
çalkalandı- nasıl sarsacağını önümüzdeki günlerde daha net
göreceğiz. Ezberlerin bozulduğu, küresel sistemin çatırdadığı yeni
bir dönemin eşiğindeyiz. Bir anlamda yıllar önce İsmet
Paşa'nın söylediği, "Yeni bir dünya kurulur,
Türkiye de orada yerini alır" sözü hayata
geçiyor. Bölgemizin hatta dünyanın geleceğini şekillendirecek
böylesine önemli ve tarihi bir olayın içinde yaşayanlar olarak,
işimiz hiç de kolay değil.
Bu yüzden sadece askeri güçle yetinilmemeli, sivil soft güçler de
harekete geçmeli. En başta ABD ve AB kamuoyuna, deyim yerindeyse
çıkarma yapılmalı. Bu konuda ne yazık ki birkaç olumlu adım dışında
fazla bir şey yapılmıyor. ABD'nin cumhuriyetçi senatörü
Lesley Graham gibi Türkiye'ye gelip,
Başkan Erdoğan'la konser izleyen biri bile Türkiye
karşıtı duruma gelebiliyor. Gerekçesi iç siyasi argümanlar olsa
bile bu tür insanları kazanacak yollar bulunmalı. Çok değil, 2014
yılında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye
Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlu'na şöyle demişti:
"Türkiye'nin DEAŞ'tan petrol aldığına dair
bilgiler var"
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Kerry ve CIA özür
dilemek zorunda kaldı. Biz bu geri adım atışı bile değerlendirip
ABD'deki Türkiye algısını değiştiremedik. Hâlâ ABD kamuoyunda
DEAŞ'la ilgili mücadeleyi PKK/YPG gibi terör örgütünün yaptığı
algısı var. Bunda elbette FETÖ, İsrail hatta Ermeni lobilerinin
katkısı var ama bizim de eksikliğimiz söz konusu.
Bu konuda son dönemde İletişim
Başkanlığı'nın yürüttüğü, en son
Wall Street Journal gazetesinde
çıkan yazı gibi çok başarılı girişimler var ve bunun yoğunlaşması
gerekiyor. Başta iş dünyası, sivil toplum örgütleri ve en önemlisi
devlet lobi çalışmalarına ağırlık vermeli. Çünkü çok haklıyız.
Son olarak şu notu da düşmek gerekiyor. Türkiye'nin Suriye'nin
kuzeyine düzenlediği askeri operasyona karşı ABD fiili olarak karşı
durmayacak gibi görünüyor ama onca silahı, teçhizatı boşuna oraya
yığmadı. Bununla çatışmayı uzatmak,
Türkiye'yi zorlamak ve sürecin içeriye yansıması
için elinden geleni yapacak. Türkiye'yi
askeri olarak yıpratamayacakları için de ekonomik ve moral olarak
direncini kırmak isteyecekler. İçerideki bazı siyasi güçler de bunu
bekliyor.
Kim ne derse desin ve kim ne beklerse beklesin Türkiye, tarihsel
birikimi ve kararlı siyasi duruşuyla zor da olsa bu süreci aşacak,
sivil siyasetin önünü açarak bölgeye er veya geç barışı
getirecektir.