Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2005'ten beri bütün Diyarbakır
buluşmalarını izledim. Her buluşmanın farklı bir tarihi özelliği
vardı. Dünkü buluşma da tarihiydi ve diğerlerinden biraz daha
farklıydı. Çünkü bu kez, siyasi zemin geçmişle kıyaslanmayacak
kadar değişmişti.
Artık örgüt eksenli şiddetin kol gezdiği bir siyasi zemin yoktu.
Kandil'in çukur vahşetiyle başlayıp, Suriye'de küresel aparata
dönüşen kirli siyaseti açığa çıktığı için, örgütün oluşturduğu
korku duvarı yıkılmış durumda.
Henüz yeri tam doldurulmasa da yeni bir normalin oluşacağına dair
büyük umut var.
Bu yüzden toplumun, özellikle de aydınların beklentileri daha
makul. Deyim yerindeyse kimse uçmuyor, daha gerçekçi
yaklaşıyor.
Herkes Türkiye'nin yaşadığı çok yönlü kuşatmanın ve derin siyasi
sıkışmanın farkında. Bu gerçeği, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
Diyarbakır buluşmasını izlemek için bir gün önce geldiğim
Diyarbakır'da, gece geç saatlere kadar, sivil toplum örgütleriyle,
sokakla ve devlet kademelerinde görev yapanlarla yaptığım
sohbetlerden çıkardım.
Sohbetlerde sorduğum, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
Diyarbakır konuşmasından nebekliyorsunuz?" sorusuna birbirine
çok yakın iki makul cevap veriliyor;
Bir: Cumhurbaşkanının Mardin konuşmasındaki demokrasi
vurgusu devam etmeli ve somut ekonomik adımlar atılmalı.
İki: Çözüme kimin yanaşmadığı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet
Sistemi'yle toplumun önünün nasıl açılacağı
netleştirilmeli.
Bu ölçüyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşma yapacağı
Diyarbakır Valiliğinin önündeki miting alanına gidiyorum.
Diyarbakır her zaman olduğu gibi bu kez de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
dinlemek için meydanı doldurmuş durumda. Ancak bu kez, seçilen alan
bu kalabalığa uygun değil. Bu yüzden sıkışmış ve çevreye taşmış
müthiş bir kalabalık var. Gerekçe güvenlik de olsa, içinden
geçtiğimiz siyasi konjonktür ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
gibi tarihi bir referandumun halka anlatılması, böyle dar bir alana
sıkıştırılmamalıydı.