Türk Tabipleri Birliği'nin Afrin harekâtıyla ilgili tepki toplayan açıklaması üstü örtülen bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. Bu kurumlar ister "Kemalist, sol ve muhalif" görünsünler, isterse başka türlü hepsi ne yazık ki en kritik dönemlerde hep sivil iktidarların karşısında yer aldı. Bir anlamda bürokratik devletin sivil ayakları rolünü üstlendiler.
Gerçek anlamda hiçbir zaman şiddete, savaşa karşı bir duruşları olmadı.
Bugün TTB'nin Afrin harekâtı karşısına çıkarak, o masum "savaş istemiyoruz" talebini kirletmesi ikiyüzlülükten öte bir anlamı taşımıyor. Çözüm sürecini bitirip, "halk savaşı başlatıyoruz" diyerek binlerce genci ölüme sürükleyenler karşısında susan, Ankara ve İstanbul'da bomba patlatanları görmezden gelen, DEAŞ'a karşı operasyon olunca oralı olmayan TTB, birdenbire doktorluğunu hatırlıyor ve savaşa karşı çıkıyor. Bunda bir samimiyet olmadığı o kadar açık ki...
Tabii sorun sadece "muhalif" görünenlerin ulusal bir meselede
negatif bir rol üstlenmesi değil, bu tür birlik ve odaların tümünde
çok daha derin yapısal sorunlar var. Devlet destekli, gücünü
yasadan alan, zorunlu üyeliklerle güç odağına dönüşen devasa
kurumlardan söz ediyoruz.
Adlarındaki Türk veya Türkiye kavramları da bir nevi dokunulmazlık
zırhı...
Bu yüzden bu kurumlara "sivil toplum örgütü" demenin de bir mantığı
yok.