Son günlerin tartışma konusu Sezgin Tanrıkulu meselesi, Türkiye
siyasetinin, aydınının, akademik dünyasının temel sorunlarından
biri. CHP'yi de aşan bir mesele. Bu açıklamalarda kuşkusuz gelecek
yerel ve genel seçimlerde yapılması el altından yürütülen CHP-HDP
ittifakının etkisi var ama sadece o değil. Bu çok daha derinlerde
var olan bir zihniyet sorunu ve ahlaki duruş meselesi...
Özellikle Türkiye'nin sol ve Kürt siyasi aktörleri, sivil
siyasetle, kendi deyimleriyle silahlı muhalefet yani şiddet ve
terör arasına mesafe koymamakta ısrar ediyor. Geçmişte "haklı
şiddet" gibi bir gerekçeye sığınan sol aydınlar, son dönemlerde
biraz utangaç biçimde bunu sürdürüyor. İşin püf noktası tutuklu HDP
Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın şu tespitinde saklı: "PKK silahlı
muhalefet yapan bir örgüt." Bundan sonra "PKK silah bırakmalı"
hatta "silahı biz bıraktıracağız" demenin hiçbir kıymeti harbiyesi
yok.
Bırakın başka siyasi aktörlerin hayatın içinde PKK eylemlerine
nasıl baktığını, sadece bu bakış bile şiddete çok net "meşruiyet"
kazandırıyor. Sol ve Kürt sol siyasi aktörleri, adı ne olursa olsun
silah ve şiddet kullanan örgütle, devlet arasında hep örgütü tercih
etti. Hatta "devlet hukuka uymak zorunda ama o yasadışı örgüt ne
diyebiliriz" gibi samimiyetsiz bir yaklaşım sergiledi. Onlara göre
devlet değişmez ve her koşulda haksız.
PKK öncesi veya sonrası fark etmiyor, sol siyasetçi ve aydınların
ağırlıkla bu yaklaşımı, örgütlerin silahı bırakmamalarında, terörün
bir siyaset aracı olarak kullanılmasında etkili bir motivasyon
aracı oldu. Asıl vahim olan da bu. Bu yaklaşım, eline silah alıp
eylem yapandan daha az zarar vermiyor topluma. İspanya bunun
acısını yaşayan ülkelerden biri.
Daha önce de yazdım, en demokratik ülkelerde bile şiddetle siyaset
arasına mesafe konulmadığında sistem kendini korumak için her türlü
önlemi alır, aldı da. İspanya'da 2 binli yılların başında ETA'nın
siyasi ayağı Herri Batasuna partisi kapatıldığı gibi lideri Arnoldo
Otegi de "terörü övmek" suçundan mahkûm oldu. AİHM de bu kararları
onayladı.
CHP'li Sezgin Tanrıkulu bu gerçeği bilir ama bilmezden gelir.
Siyasi hayatı boyunca "şiddet örgütü" içinde yer almasa da adını
koyarak PKK teröründen söz etmez. "Sivillerin öldürülmesine
karşıyım" der ama somut adres göstermez. Attığı bu tweet bile
meseleye nasıl baktığını göstermeye yetiyor:
"Bayraktar adlı silahlı insansız hava araçları sivil yurttaşları
vurdu, öldürdü. Bütün alçaklığınıza rağmen bunu teşhir etmeye devam
edeceğim."
Ama nedense aynı ölçüde, PKK'nın Diyarbakır'da katlettiği kaymakam,
Tunceli'de katlettiği öğretmen Nizamettin Yılmaz veya birkaç gün
önce öldürülen 3 işçi, hatta aynı günlerde Siirt'in bir köyünde bir
çocuğu kaçırmak için gelen PKK'lı teröristlerin ensesinden tek
kurşunla öldürdüğü Mustafa Aslan için tepki vermez. CHP'nin Tunceli
Milletvekili Gürsel Erol'un PKK'ya isyanını bile görmezden gelir.
Neden acaba?