Mahmut Övür Sabah Gazetesi

Cuma namazı ve militan laikçiler

Geçmişte Türkiye'nin normalleşmesinin önündeki en büyük engel vesayet sistemiydi. Bürokratik vesayetçi yapı, kimi zaman silahlı gücüyle kimi zaman kurumlarıyla siyasete müdahale edip, her...

10 Ocak 2016 | 466 okunma

Geçmişte Türkiye'nin normalleşmesinin önündeki en büyük engel vesayet sistemiydi. Bürokratik vesayetçi yapı, kimi zaman silahlı gücüyle kimi zaman kurumlarıyla siyasete müdahale edip, her türlü değişime karşı çıkıyor ve Türkiye'yi kilitliyordu.
Bu yüzden ülkenin tarihi "yasaklar" tarihi gibiydi.
Düşünceden, teşebbüse kadar her alanda yasak vardı. Bırakın ceza yasalarını temel insan hak ve özgürlüklerini düzenleyen Anayasa maddeleri bile "ama ve fakat" diyerek "yasak" kapsamına alınıyordu.
Teoride düşünce, inanç ve teşebbüs özgürlüğü yazıyordu ama uygulanmıyordu. Ve ne zaman toplumsal muhalefet yükselip talep etme noktasına geldiyse o zaman da devreye darbeler ve muhtıralar girdi.
Birey ve toplum değil devlet önemliydi.
Son 14 yıllık AK Parti iktidarında sessiz devrimlerle önemli adımlar atıldı. Bazı yasalar kökten değişti bazı yasalar yürürlükten kaldırıldı. Birçok tabu yıkıldı. Dindarların, Kürtlerin, azınlıkların önü açıldı. Toplum nefes almaya başladı.
Ama tüm bunlar hiç de kolay olmadı.
Vesayet sistemi farklı biçimlerde hep direndi. Kimi zaman tehdit etti, kimi zaman tuzak kurdu, kimi zaman da medya üzerinden algı operasyonları yürüttü.
Bunu yaparken de en çok "aydınlanmacı" aydınları kullandı. Onlar da en ufak bir değişimi, basit bir normalleşmeyi bile topluma "tehlike" olarak sundu.
Bazen "irtica hortluyor, İranlaşıyoruz" türküsü tutturdular, tutmayınca "eksen kayıyor, Malezyalaşıyoruz" dediler, bazen "367" garabetini uydurup engel olmaya çalıştılar, bazen "mahalle baskısı" kılıfı bulup hedef saptırmaya çalıştılar, bazen bölücülük üzerinden "ihanet ediliyor" dediler, bazen "diktatörlüğe gidiyoruz" çığlıkları attılar ama değişimi durduramadılar.
Faşizan içerikli "Ant"ı değiştirmekten, Kürtçe üzerindeki yasağa, azınlıkların vakıf mallarının iadesine kadar neye el atıldıysa bir bahane bulundu.
Birkaç gündür de Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıkladığı, hükümetin cuma namazıyla ilgili düzenlemesi gündemde.
Toplumun neredeyse yüzde 75'inin cumaya gittiği bir ülkede öğlen tatilinin cuma namazı saatine getirilmesinden daha makul ne olabilir?
Bunun bugüne kadar yapılmaması ayıp... Ama ne mümkün, vesayetçi aydınlar işin o yanını unutup, saldırıya geçti. Başörtüsü meselesini siyasi krize dönüştürdükleri gibi buradan da bir kriz çıkarma derdindeler...
Bu işin öncülüğünü de 2010'da bir televizyon programında birlikte olduğum "sosyalist Kemalist" arkadaşım Enver Aysever yapıyor. Başörtüsü meselesine yaklaştığı gibi buna da kışkırtıcı bir dille yaklaşıyor. İnanç özgürlüğünden yana olduğunu söyleyen biri şu cümleleri kurabilir mi? 

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı 22 Kasım 2024 | 514 Okunma İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? 21 Kasım 2024 | 1.071 Okunma Trump çöküşü durdurabilir mi? 19 Kasım 2024 | 391 Okunma Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi 17 Kasım 2024 | 449 Okunma ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ 16 Kasım 2024 | 425 Okunma