Depremin yıktığı şehirleri, ilçeleri dolaşırken insan acıları
paylaşmakta bile zorlanıyor. Sözcükler yetersiz kalıyor...
Oralarda acı, hüzün ve dehşet yaşanırken, bu ülkenin muhalif
siyasetçileri, aydınları ve medyası akıl almaz bir gündemin;
"seçim ertelenemez" gündeminin peşinde. Hem de
daha depremin üçüncü gününden itibaren...
Koronun başını da sol, liberal, cumhuriyetçi aydınlar
çekiyordu.
Sevinç çığlıkları atarak sosyal ve konvansiyonel medyalarında yalan
söyleyen bu aydınlar bas bas bağırıyordu:
"İktidar enkaz altında kaldı, seçimden
kaçamaz."
Doğrusu hiçbiri de oralarda ne yaşandığının farkında değildi.
Gerçeklikten koptukları için de bir depremzedenin hangi ruh hali
içinde olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden deprem alanında mikrofon
uzattıkları depremzedenin, "Allah devlete zeval
vermesin" dediğinde ne yapacaklarını
şaşırıyorlardı. Dünyada örneği az olan bir dehşetin ortasında
devletin orada olması, el uzatması, bir çadır veya bir battaniye
vermesi onlar için inanılmaz değerliydi. Dara düşmeyen bunu
bilemezdi.
FELAKETİ FIRSAT...