Mahmut Övür Sabah Gazetesi

Dink soruşturmasında kopan fırtınalar

Önceki gün yazdığım İstanbul Emniyeti'ndeki iç gerilimin bir benzeri de İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde yaşanıyor. Bunun son örneğini Hrant Dink soruşturmasında gördük. O soruşturmanın...

12 Aralık 2015 | 247 okunma

Önceki gün yazdığım İstanbul Emniyeti'ndeki iç gerilimin bir benzeri de İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde yaşanıyor. Bunun son örneğini Hrant Dink soruşturmasında gördük. O soruşturmanın kapsama alanına son dönemde "kamu görevlileri"nin girmesiyle yeni bir dönem başladı. İşte Çağlayan Adliyesi'ndeki gerilime yol açan da bu yeni durum.
Soruşturmayı yürüten Savcı Gökalp Kökçü'nün hazırladığı iddianame 2 kez ısrarla başsavcı vekilliği tarafından iade edilince ortaklık karıştı. Acaba ne vardı da iddianame iki kez iade edilmişti? Başsavcı vekilliğine göre, "eksik delil toplandığı, bazı şüpheliler hakkında istenen cezaların hakkaniyete uygun düşmediği ve başsavcılık makamı ile istişare edilmeden basına bilgi sızdırıldığı" ileri sürülüyordu.
Ama soruşturmayı yürüten Savcı Kökçü farklı düşünüyordu ve bunu da başsavcı vekiline gönderdiği 5 sayfalık "manifesto" gibi yazısında dile getirdi. Yazıda önce soruşturmanın tüm evrelerinde elde edilen yeni deliller, gözaltı süreçleri ve tüm aşamalarda Başsavcılığın bilgilendirildiğine, hatta başsavcı vekilinin bilgisi dahilinde soruşturmanın bir bölümünün ayrıldığına yer veriliyordu. Sonra da iddianamenin, şüpheliler Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç hakkında 'İhmal suretiyle ölüme neden olma' suçundan, Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na ve Dink davasının görüldüğü mahkemede verilen ifadeler, tanık anlatımları, soruşturma evrakları ve raporlar incelenmek suretiyle hazırlandığı belirtiliyordu.
Ama asıl iade gerekçesi çok farklıydı: Savcı Kökçü'ye göre asıl iade gerekçesi, şimdi Emniyet İstihbarat Daire Başkanı (cinayetin işlendiği dönemde Trabzon Emniyet İstihbarat Müdürü) olan şüpheli Engin Dinç ve halen polis okulu müdürü olan o dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü şüpheli Ahmet İlhan Güler hakkında takipsizlik kararı verilmesi yönünde baştan beri yapılan "tavassut ve baskı"ların sonuçsuz kalmasıydı.
Yani savcı açıkça, soruşturma sürecinde savcılık makamı olarak farklı ortamlarda baskılara maruz kalındığını, zaman ve isim de belirterek bu baskıların detaylarını vererek anlatıyordu.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı 22 Kasım 2024 | 524 Okunma İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? 21 Kasım 2024 | 1.071 Okunma Trump çöküşü durdurabilir mi? 19 Kasım 2024 | 391 Okunma Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi 17 Kasım 2024 | 449 Okunma ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ 16 Kasım 2024 | 425 Okunma