Dün İstanbul Pendik'te yapılan, DİSK'in 15'inci Genel Kurulu'nun
bir anda marjinal siyasetin arenasına döndüğüne tanık olduk.
Yazık, çok yazık. Zaten yıllardır içeride ve dışarıda birileri
Türkiye'nin demokrasiyle buluşmaması için ellerinden geleni
yapıyor. Seçim kazanmak bile onları durdurmaya yetmiyor. Yenildikçe
yeni tezgâh kuruyorlar.
1 Kasım'dan sonra olanlara bakın. Cizre, Sur, Silopi gibi ilçeler
akla aykırı gerekçelerle yakılıp yıkılırken toplumdan destek
bulamayan, her seçimde yenilen muhalefet aklı, her problemi
kışkırtmak için pusuda bekleyen paralelciler ve vesayetçi medya da
bunları ellerini ovuşturarak izliyor.
Şu tablo her şeyi anlatıyor: Demokrasinin D'sinin bile olmadığı
Suriye'de Esad diktatörüne karşı kılını kıpırdatmayanlar,
Irak'ta her türlü zulme, siyasi baskıya sessiz kalanlar, Kürtleri
idama yollayan İran'la ittifak yapanlar nasıl oluyor da demokratik
siyaset yapabilecekleri Türkiye'de silahları, bombaları
konuşturuyor?
Bunun kasıtlı olduğu çok açık. Bütün bunlar da Türkiye'de siyasetin
önünün en açık olduğu dönemde yapılıyor. Bu kirli zemin, sadece
siyasileri değil, sivil toplum ve meslek örgütlerini de
zehirliyor.
Dün DİSK Genel Kurulu'nda yaşananlar, bu zehirli zeminin bir
yansımasıydı. Oysa bir işçi sendikasının genel kurulu, tam tersi
bir işlev görmeli, bir diyalog platformuna dönüşmeliydi. Çünkü
orada hem hükümeti temsilen Çalışma ve Sosyal Güvenlik
BakanıSüleyman Soylu, hem muhalefet adına CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve HDP Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş hem de işçilerin temsilcileri
vardı.
İşçi ve emekçilerin siyasi ve demokratik talepleri çok açık biçimde
dile getirilebilirdi. Ama ne oldu? Son dönemde Türkiye'ye dayatılan
çatışmacı ruh devreye girdi ve platform"düşmanlaştırıcı" bir
zemine dönüştü.
Bu yüzden Bakan Soylu da genel kurulu terk edip, tepki
gösterdi: "Türkiye'de insanları birbirine düşüren,
Güneydoğu'yu kan gölüne çeviren bir aktör orada dururken, siz
ülkenin cumhurbaşkanına 'katil' diyorsunuz, bu kabul edilemez.
Biz oraya iş barışı için, önümüzdeki dönem Türkiye'nin atacağı
adımları paylaşabilmek için geldik. Şahsıma yönelik bir eleştiri
olsa kabul edilebilir ama yüzde 52 oy almış ülkemizin
cumhurbaşkanına 'hesap vereceksiniz' denirse biz de cevap
veririz. Biz 1 Kasım'da hesabımızı millete verdik."
Sonuç ortada, ne eleştiri ve protesto hakkı ne de bunlara cevap
verme hakkı kullanıldı. Oysa herkesin bu demokratik zeminde
söyleyecek sözü vardı. Özellikle de çalışanların... Bir süredir
başta Türk-İş olmak üzere bütün sendikaların derdi olan kıdem
tazminatı ve işçi büroları meselesi ortada dururken, DİSK'in bu
fırsatı heba etmesi hiç de şaşırtıcı değil.