Diyarbakır'da yapılan Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) yayınlandığı bildiri sert tartışmalara yol açsa da şaşırtmadı. Çünkü "Çözüm Süreci" sürerken bile bomba ve silah hazırlığı yapan, bölgesel ve küresel güç odaklarının hesabına göre pozisyon alan ve sonunda "hendek tuzağı"yla Türkiyelileşme projesini berhava eden Kandil aklının Kürtlere dayattığı bir siyaset bu. Her şeyin başına "demokratiklik" koymakla "sivil" olunamayacağını bir kez daha gördük.
Bu taleplerin Kürtlerle de bir ilişkisi yok. Birlikte yaşamada ısrarlı, yüzünü Ankara'ya dönüp Meclis'te çözüm üretilmesini isteyen, hendek şiddetine karşı çıkan Kürtler, "ortak vatan" için siyaset üretilmesini beklerken karşısına ne dediği belirsiz, karmaşık ve yamalı bohça gibi bir bildiri çıktı.
Hem, halkın kaos olmasın diye verdiği oyu bir hiç uğruna hendeklere gömüp, çareyi 90'larda terk ettikleri "Bağımsız Kürdistan" talebi dile getiriliyor, hem de Öcalan'ın 21 Mart 2013'teki çağrısına atıf yapılarak sorunların çözüm adresi veriliyor: "Kuşkusuz ülkemizin sorunlarının çözümü derinlikli ve güvene dayalı bir müzakere temelinde TBMM onayı ile gerçekleştirilmelidir."
Neden olmadığına da bir cevap var: "Nitekim Sayın Öcalan 2013 Newroz'unda yayınladığı deklarasyon sonrasında gerçekleşen diyaloglarda bunu hedeflemişti. Artık silahlar susacak, fikirler konuşacaktı. Yeni mücadele yöntemi fikir ve demokratik siyaset olacaktı. Ancak bu gerçekçi ve doğru çözüm yolu AKP Hükümeti tarafından oyalama ve tasfiye politikasına dönüştürülmüştür."