Dünyamız, küresel terör, emperyalist güçlerin vekalet savaşları,
mülteci dramı, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yükselen
ırkçılık tehdidi altında. Bu yüzden dünya yeni bir yol ayrımında...
AB dahil birçok ülke bunun farkında ama ne yazık ki Türkiye dışında
bu gidişata dikkat çeken yok.
Bu gerçeği önceki gün Başkan Erdoğan, küresel sistemin kalbi New
York'taki BM Genel Kurulu'nda dünya egemenlerinin gözünün içine
baka baka haykırdı. Önce dünyaya hükmeden adaletsiz küresel sistemi
sorguladı:
"Dünya 5'ten büyüktür diyoruz. Dünya 2. Dünya Savaşı sonrasındaki
gibi değil. Ne için 194 ülkenin tamamı daimi üye olma konumuna
gelmesin. Sadece 5 üye ve diğerleri geçici ve onların da orada
hiçbir inisiyatifi yok."
Sonra da dünyaya hükmeden küresel kapitalist sistemin nasıl bir
adaletsizlik yarattığına dikkat çekti: "Bugün dünyanın en zengin 62
kişisinin mal varlığı, toplam nüfusun yarısına denk ise burada bir
sorun var demektir. Dünyada 821 milyon insan her gece aç bir
şekilde uykuya dalarken, 621 milyon kişiye obezlik teşhisi
konuyorsa burada bir sorun var demektir. 68 milyon kişi yerlerinden
ediliyorsa burada bir sorun var demektir."
O sorunun bir parçası da küresel güçlerin terörle ilişkisiydi.
Onları nasıl bir tehlikenin beklediğini anlatarak uyardı: "Taktik
çıkarları uğruna teröristleri on binlerce TIR ve binlerce kargo
uçağı silahla donatanlar, gelecekte bunun acısını mutlaka
çekeceklerdir."
Ve ilk kez Türkiye'de darbe yapan FETÖ'nün arkasındaki gücün adını
koydu ve açık açık sordu: "Peki bunun lideri şu anda nerededir?
Bunun başı nerededir? Bunun başı şu anda, evet, Amerika'da,
Pensilvanya'dadır. 400 dönümlük bir arazide şu anda yaşamakta ve
buradan dünyanın 160 ülkesine terör ihraç etmektedir."
Başkan Erdoğan, özetini verdiğim bütün bu kapsayıcı konuşmayı,
bırakın Türkiye'yi, dünya solunun bile sustuğu bir dönemde yaptı.
Bu 73 yıllık BM tarihi açısından bir ilkti ve tarihi bir andı.
Küresel sisteme, küresel sistemin kalbinde yöneltilen en anlamlı ve
net eleştiriydi.
Bu yüzden dünyanın mazlum milletleri, Filistinliler, Somaliler,
Suriyeliler, Ruandalılar ve ABD'nin burnunun dibinde kuşatmaya
alınan Venezüellalılar Türkiye'nin yanındaydı. Aslında sadece onlar
değil, bugün AB'nin en güçlü ülkeleri, Almanya ve Fransa bile
ABD'nin ticari dayatmaları karşısında Türkiye'yi haklı buluyor ve
çok istemeseler de destek veriyor.
Sadece daha önce de yazdığım Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın
şu sözlerini hatırlatmakla yetinelim: "Rusya, Türkiye ve Çin'e
uygulanan ve belki de ileride diğer ortaklarımıza da
uygulanabilecek plansız ve spesifik olmayan yaptırımlar nedeniyle
ABD'ye tepki göstermeliyiz. Bu Almanya ve Avrupa'yı da vurur."
Bu tablo Başkan Erdoğan'ın liderliğinde bağımsız ve çok yönlü dış
politika izleyen Türkiye'nin yeni dünyada nasıl önemli bir rol
üstlendiğinin işareti...
Peki, bu gerçek iç siyasete nasıl yansıyor? Ne yazık ki başta CHP
olmak üzere muhalefet cephesi olayı görmediği gibi küresel sistem
meselesi gündemlerinde bile değil. Aynı şeyi sadece marjinal sol
gazeteler değil, daha "milli ve yerli" olacağını söyleyen
Cumhuriyet gazetesi de yapıyor.
Bu da bizim iflah olmaz bir muhalefet aklıyla karşı karşıya
olduğumuzu gösteriyor.