Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD
ziyareti, kritik aşamaya gelen
ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir pencere
açarken, görüşmenin bir unsuru olan FETÖ
ile mücadelede de çarpıcı birgerçeğe
işaret etti.
Karşımızda duran sıradan bir terör örgüt değil. Öyle ki, iki
ülke arasındaki ilişkileri bırakın kapalı kapılar arkasından,
Washington Post gibi açık bir mecra üzerinden bile sabote etme gücü
var. Küresel bir örgütle karşı karşıyayız.
Peki, bu örgüte karşı Türkiye ne yapıyor? 17-25 Aralık
darbesinden sonra yaşanan yalpalamalar bir yana, dünyada eşi
benzeri az görülen 15 Temmuz gibi kanlı bir darbe ve işgal
girişiminden sonra bile Türkiye'de, doğru dürüst bir mücadele
konsepti ortaya konamadı.
Hâlâ korumaların, kayırmaların ve sahiplenmelerin devam
ettiği gerçeğine tanık oluyoruz ve kimin eli kimin cebinde belli
değil. Bunda kuşkusuz kılcal damarlarına kadar işgal edilen
yargının, ele geçirilen güvenlik kurumlarının ve kilitlenen
devletin etkisi var ama mücadelede de kurumsal bir yapının olmaması
da önemli.
Bu konuda ilk adım, FETÖ soruşturmalarında ihraç edilenlerin
itirazlarına bakacak OHAL Komisyonu'nun oluşmasıyla atıldı. Bu
soruşturma sürecinin adil yürütülmesi için gerekli bir
adımdı.
Bundan önce belki de atılması gereken en önemli adım, içeride
ve dışarıda FETÖ ile planlı programlı bir mücadele konsepti
oluşturacak güçlü bir üst kurul adımıydı. Nihayet, ona yönelik ilk
işaret Cumhurbaşkanlığı'ndan geldi.