Deyim yerindeyse ikinci FETÖ vakasıyla karşı karşıyayız. Onun
gibi darbe yapacak bir noktaya gelir miydi bilemem ama en az onun
kadar tehlikeli ve pervasız olduğu kesin.
Neler yok ki... Çocuklara tacizden askeri casusluğa, tecavüzden
hayali ihracata, 30 ayrı suçlama var. İşin uzmanlarına göre,
Türkiye tarihinde ilk kez bir örgüt, bu kadar çeşitli suçtan yargı
önüne çıkartılıyor.
Bu yüzden polisin yaptığı operasyon yüreklere su serpti. Çünkü iş
öyle bir noktaya gelmişti ki, bırakın aileleri, iş dünyasını, medya
bile korkmuştu.
Dokunan yanıyordu. En basiti, gazeteci iftiradan çekiniyordu.
Bu noktada, insan ister istemez, nasıl olur da bir ülkede böyle
kirli bir yapı uzun yıllar dokunulmadan yaşayabilir diye sormadan
edemiyor.
Tıpkı FETÖ gibi... Aslında sorunun cevabı, FETÖ olayında saklı. İki
şey söylenebilir:
İlki arkalarındaki dış istihbarat güçlerince küresel bir projenin
parçası olarak ve dindar-laik ayrımından yararlanarak
örgütlenmeleri.
İkincisi de onlarla mücadele edecek güçlü bir siyasi iradenin
olmaması.
Bu açıdan Başkan Erdoğan'ın varlığı her iki küresel aparat
örgütüyle mücadelede Türkiye için bir şans.
Operasyonla ilgili bir yetkili şu çarpıcı tespiti yapıyor:
"Arkasındaki güçleri aşmak, hukuki delillerle bu yapıyı yargı önüne
çıkartmak hiç kolay değildi. İki yıl sabırla çalıştık." Bu kirli
yapı, aslında 1985'te ilk kez Nokta dergisinde kapak olduğu günden
biri biliniyor. O tarihte Nokta'da haberi yapan Fuat Kozluklu ile
birlikte Adnan Oktar'ın "zengin çocukları" mürit yaptığı Kılıç Ali
Paşa Camii'ne gitmiş, yaşananlara yakından tanık olmuştum.
Olayın patlamasından sonra yapılan röportajlar ve haberler artınca,
Oktar da DGM'lik oldu hatta Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesi'ne yatırıldı.
Ama ne hikmetse yükselişi de o tarihten sonra başladı ve
durdurulamadı. Bu duruma kendisi de şaşırmış olacak ki bir
röportajında şöyle diyordu: "Ben akıl hastanesindeyken bir patlama
oldu.
Müthiş bir arkadaş çevresi oluştu." Hele 1999'da, bugün bile
yanında olan Oktar Babuna ile ilgili, medya ve toplumu aldatan bir
"kan kampanyası" yaptı ki inanılmazdı. Babuna, insani duyarlılığı
kullanarak o kampanyayla binlerce kan ve ilik örneğini ABD'ye
taşımıştı. Bu işin arka planında kirli bir akıl olduğunu, dönemin
Sağlık Bakanı Osman Durmuş fark edince kampanya durdurulmuş ve
soruşturma açılmıştı.
Ama yine de olayın perde arkası tam aydınlatılamamıştı. Bu süreçten
sonra Oktar'la ilgili şikâyetler artmış ve bir kez daha operasyon
yapılmıştı. Ancak o da uzun sürmedi. Bir yıl cezaevinde kaldıktan
sonra çıkan Adnan Oktar, bugüne kadar yaşadığı hayatı da teşhir
eden pervasız ve saldırgan bir tavır alacaktı. Ama aynı zamanda
İsrail ve ABD'den bazı güç odaklarıyla karanlık ilişkisi olan kirli
de bir hayat...
Şimdi ilk kez o kirli hayata gerçek anlamda dokunan bir operasyon
yapıldı.
Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde, darbeleri ve bürokratik vesayeti
gerileten, başta FETÖ ve PKK olmak üzere bütün terör örgütlerine
karşı yürütülen siyasi mücadelenin katkısı çok büyük.
Eğer arka planda böyle siyasi bir mücadele olmasaydı FETÖ'vari
kirli yapılar hâlâ varlığını sürdürmeye devam edecekti. Bu
operasyon, bundan sonra böyle kapalı ve kirli diğer yapılar için de
bir uyarı niteliğinde