Hiçbir şey 15 Temmuz'daki kanlı FETÖ darbe girişimi kadar bu
kirli yapıyı açık ve net ortaya koyamazdı. Bu millete bedeli ağır
oldu ama ilk defa başta siyasi partiler olmak üzere büyük çoğunluk
Türkiye'nin içindeki bu küresel işgal kuvvetini fark etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısı ve milletin direnişi olmasaydı
bunu fark etmediğimiz gibi çok daha büyük bedelleri
ödeyecektik.
Aslında bugüne kadar bu kirli yapının bu ülkeye siyaseten ne
bedeller ödettiğini ve ne yönlendirmeler yaptığını tam da
bilmiyoruz. Bu kirli geçmişe ilk kez önceki gün Enerji Bakanı Berat
Albayrak dikkat çekti. Albayrak şöyle diyordu:
"Sadece Rus uçağı olayı değil, belki Gezi'yi başlatan olaylar,
Uludere olayı gibi karanlıkta kalan konularla ilgili bile bu
yapının bağlantılı olmadığını iddia etmek mümkün değil." Şimdi
geriye dönülüp bakıldığında sanılandan çok daha fazla, Hrant Dink
suikastından Oslo sürecine, asker sivil ilişkisinin
baltalanmasından Askeri Casusluk Davası'na kadar birçok olayda bu
kirli yapının izi olduğunu görüyoruz.
Hepsi önemli ama bunların içinde Uludere çok daha kritik bir
kırılma noktası.
Bir anlamda Uludere, AK Parti iktidarına karşı açık savaşın
başladığı 7 Şubat MİT darbesi öncesi bu kirli yapının en büyük
operasyonu. 3 Ocak 2012'de Uludere katliamını "Hükümete gözdağı"
olarak niteleyerek şu tespiti yapmıştık:
"Hükümetin 'İkinci Habur açılımı'na hazırlanması 'güvenlikçi'
yaklaşımın yanına demokratik açılımı da koyduğunu gösteriyor.
Aslında hükümet -genelkurmay başkanlığı ilişkisi de rayına oturmuş
görünüyor.
Ordu da 'darbeci ordu' algısından yavaş yavaş çıkıyor. Uludere
katliamının sonuçlarına bakıldığında asıl amacın bu değişimi
devreden çıkartmak olduğunu görmek hiç de şaşırtıcı değil." Kısaca
Uludere ile Kürt meselesinde çözüm iradesini ortaya koyan Başbakan
Erdoğan'ın Kürt sosyolojisinde oluşturduğu itibarı yıkılmak
istenmiş, devletin de 90'lardaki imajına dönmesi hedeflenmiştir.
Böylece PKK'nın güç kazanmasına, olayın Batı basınında geniş yer
almasıyla da Türkiye'nin güç kaybetmesine yol açılmıştır.