Filistinlilerin yaşadığı katliama karşı en sert tepkiyi gösteren
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kez İstanbul Yenikapı'da yalnız değildi.
Yanı başında hem Filistin Başbakanı hem de "cumhur ittifakı" vardı.
Bu fotoğraf, sadece Türkiye'nin değil İslam coğrafyasının hatta
dünyanın aynı tehditle karşı karşıya kaldığını gösteriyor.
Bu yüzden 7 Ağustos 2016'da İstanbul'da iç işgale karşı geçit
vermeyen Yenikapı ruhuyla, dış işgale karşı 100 yıldır direnen
Filistin ruhu buluştu.
Yenikapı'da, "İnsanlık adına İstanbul ayakta"ydı ve "Zulme lanet
Kudüs'e destek" diyordu.
Bugünden itibaren dünya ve Türkiye yeni bir dönemin eşiğinde.
Aslında Kudüs'ün ABD tarafından İsrail'in başkenti ilan edilmesi
basit bir iç siyaset argümanını çok aşan küresel bir işgal
siyasetinin devamıydı ve bu nedenle herkes için tehditti. Yüzyıl
önceki Belfour Deklarasyonu'yla başlayan, 1948'de İsrail'in
kurulmasıyla devam eden, savaş ve katliamlarla süren süreçle,
1980'de İsrail'in, 1995'te de ABD'nin Kudüs'ü başkent ilan etmesi
arasında bir kopukluk yok. Olanlar sadece Siyonist siyasetle de
ilgili değil. Arkasında dünyayı zorla paylaşmak isteyen küresel
emperyalist bir akıl var.
Yakın tarihte yaşadıklarımız da bu sürecin sürdürülmesinden başka
bir şey değil. En son Arap Baharı dediğimiz toplumsal dalganın
nasıl tersine döndürüldüğünü hatırlayın. Mısır'daki Sisi darbesi,
Libya'nın çökertilmesi, Suriye'de iç savaşın kilitlenmesi boşuna
yapılmadı. Aynı dönemde sanki bölgeden çekilecek gibi yapan ABD'nin
İran'a ses çıkarmayarak ve "Şii hilali"nin önünü açarak Suudi
Arabistan ve BAE gibi Arap ülkelerini nasıl esir aldıkları ve
korkuttukları da ortada.
Bu süreçte tek baş edemedikleri Türkiye'ydi. 2013'ten bu yana
Türkiye'ye kurulan tuzakların haddi hesabı yok. 15 Temmuz'da kanlı
bir darbe girişiminde bile bulundular. Eğer 15 Temmuz darbesi
gerçekleşseydi, bugün Türkiye'nin durumu Mısır'dan, Suudi
Arabistan'dan farklı olmazdı. FETÖ destekli ordu, esir alınmış
muhalefet olup bitenlere ses bile çıkarmazdı.
ABD'nin derin aklı bunu çok istedi. Ama başaramadı ve hesabı
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve halkın direnişi bozdu. Ama henüz o
hesaptan vazgeçmiş değiller. ABD'nin büyükelçiliğini Kudüs'e
taşıması Trump'ın iç siyaseti açısından işine gelse de asıl gerçek
çok farklı. Ama Trump'ın bu durumu dünya siyaseti açısından bir
açmaz ve bu açmaz diplomatik açıdan bir fırsat sunuyor. Aynı
şekilde Kudüs'ün Hıristiyan dünyanın kutsal mekânı olması da
öyle.
Bunlar Türkiye ve İslam halklarının yalnız olmadığını gösteriyor.
Bu gerçeği bir süre önce BM'deki oylamada gördük. Dünyanın 128
ülkesi ABD'nin Kudüs kararına karşı çıktı. Şimdi özellikle AB
ülkeleri çok etkili bir karşı çıkış sergilemeseler de ABD ve
İsrail'i yalnızlaştırmada destekleri önemli.
Kuşkusuz daha önemli olan Türkiye'nin bu haklı davadaki kararlı
duruşu... Filistin Başbakanı Rami el-Hamdallah bu duruşa dikkat
çekiyor ve şöyle diyordu: "Türkiye, tarihte olduğu gibi yine aynı
rolü, büyük bir azimle yürütmektedir ve bütün dünyanın sesi,
insanlığın vicdanı olmaya devam etmektedir."
Türkiye'nin bu haklı duruşu ve insani haykırışı eninde sonunda hem
İslam coğrafyasında hem de tüm mazlum dünyada kendi karşılığını
oluşturacak. O dalgayla harekete geçecek mazlum halklar, ruhunu
emperyalistlere satan diktatörleri tarihin çöp sepetine atmadan
küresel teröristleri durdurmak mümkün değil.
Bu yüzden Kudüs'ün kaderiyle İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın,
Bosna'nın, İslamabad'ın, Mogadişu'nun ve Venezüella'nın başkenti
Karakas'ın kaderi ortaktır.