Bugünlerde iki büyük hatta Türkiye'nin var olma ve demokrasiyi
ayakta tutma mücadelesi sürüyor. Bir yandan 15 Temmuz'da suçüstü
yakalanan FETÖ'cülerle "yalanlarına rağmen" hukuk önünde
hesaplaşılıyor, öte yandan da Suriye'de PKK-PYD hattıyla küresel
güçlerin kurduğu tuzaklar boşa çıkarılmaya çalışılıyor.
Bütün enerjisini bu tuzaklara yöneltmesi gereken Türkiye, ne yazık
ki içeride o güçlerin kapsama alanına giren siyasi aktörlerin
çelmeleriyle de uğraşıyor.
Günlerdir süren şu "kontrollü darbe" tartışmalarına bakın. Niyetler
o kanlı gecede kurumların veya kurumları yöneten aktörlerin
eksikliği, zaafları veya öngörüsüzlükleri değil, düpedüz siyasi
iktidarı düşmanlaştırma veya yıkma.
Siyasetçisinden medyacısına hepsinin derdi doğruya ulaşmak yerine
sandıkta yenemedikleri AK Parti'yi bu tür algı operasyonlarıyla alt
etme...
Geriye dönün bakın, Gezi'den 17-25 Aralık darbesine, TIR
Operasyonlarından 6-7 Ekim Vandalizm'ine bütün kalkışma ve
saldırılarda hep aynı yol izlendi.
Hepsinde de kaybettiler. Oysa hepsi de eski sistemi, statükoyu
korumayı amaçlıyordu ve daha vahimi Türkiye'yi kuşatan küresel
güçlere hizmet ediyordu.
Bu gerçeğe ve arkasında FETÖ'nün kirli aklı olmasına rağmen hala
Gezi'ye "demokrasi" için mücadele edildi denmesi çok garip değil
mi?
Peki, Gezi bu ülkenin demokrasi mücadelesine ne kattı? Yakıp,
yıkmalar, sosyal tahribat ve toplumsal nefretten başka geriye ne
kaldı?
Her şey bir yana o kalkışmayı sahiplenen CHP'ye ne kattığına bir
bakın.
Gezi kalkışmasından sonra 4 seçim bir referandum yapıldı. CHP'nin
oyu bir tık artmadığı gibi düşüş bile yaşandı. Üçüncü havaalanı ve
üçüncü köprü gibi projelere karşı çıkmak mı demokrasi
mücadelesiydi?
Aslında Gezi tam tersini yaptı, o sosyolojide var olan F-Tipi
karşıtlığın ve antiemperyalist duyguların üstünü örttü.
Hatırlayın, Geziciler, Mısır'dan Ukrayna ve Brezilya'ya uzanan ve
kitleler harekete geçirilerek darbelere zemin hazırlanan,
iktidarlara el değiştirilen küresel oyunları görmedikleri gibi Gezi
sırasında ve sonrasında ne F-Tipi suçlamalar ağıza alındı ne de
"Kahrolsun ABD emperyalizmi" sloganları atıldı. Hala da aynı çizgi
devam ediyor.
17-25 Aralık darbesinden sonra olanlar da farklı değildi. O konuda
da öncülüğü CHP kimselere bırakmadı. CHP'yi yönetenler, Ergenekon,
Balyoz ve Askeri Casusluk davalarını tezgahlayan FETÖ'yü unutmakla
kalmadı, kol kola girip hükümeti düşürmek için yalan bilgilerle
Meclis kürsüsü dahil her yol kullanıldı.
Peki, sonra ne oldu?
Bu tezgah da tutmadı. Halk onlara inanmadı.
Yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başını CHP'nin çektiği sol,
sosyalist veya eski merkez sağcılar, milliyetçiler tarihin en büyük
yenilgisini yaşadı.
Yaşadı çünkü yeni bir siyaset, yeni bir proje ortaya koymadan eski
sistemi savunmak, statükoyu sahiplenmek kaybetmek demekti.
Şimdi aynı şeyi CHP, "kontrollü darbe" meselesinde yapıyor. Dikkat
edin, CHP çevresinde 15 Temmuz'da meydanlara akan milyonların
demokrasi tarihimizde ilk kez tanklara, F-16'lara meydan okuyan
direnişine değinen hiç kimse yok. Dahası o geceyi anlamak adına
CHP'nin ve CHP'ye destek verenlerin bir çabaları olduğunu da
sanmıyorum.
Ama tam tersi, "kontrollü darbe" diyerek o gece halkın yazdığı
destan, itibarsızlaştırılmak isteniyor. Daha önce de yazdım, hem
Meclis'te CHP'lilerin darbeye direndiğini söyleyeceksin hem de
kontrollü darbe diyeceksin, bu olmaz.
FETÖ davaları sürerken CHP'nin bu misyonu üstlenmesi hayra alamet
değil. Samimi CHP'lilere duyurulur.