Rahmetli Turgut Özal'ın Türkiye'de yaptığı derin değişimi en iyi
anlatan şey, topluma ve bireye sunduğu "seçme hakkı" kavramıydı.
Sosyolog Nilüfer Göle, Işın Çelebi'nin yazdığı Türkiye'nin Dönüşüm
Yılları kitabında şu tespiti yapıyor: "Dünyada en önemli hak, seçme
hakkı. Dünyayı zengin yapan seçme toplumudur."
İster tüketim, ister yaşam biçimi açısından bakın onca eleştiriye,
algı operasyonuna rağmen Türkiye'de "seçme hakkı" seçenekleri git
gide artıyor. Siyasi ve yaşam biçimi açısından Türkiye'de çok
sayıda seçenek var. Müftülerin nikâh kıyması meselesi de aslında bu
hakkın kullanılmasından başka bir şey değil. Günlerdir yine CHP mal
bulmuş mağribi gibi bu konu üzerinde siyaset yaptığını sanarak
kısır bir tartışma yürütüyor. Ağzını açın her CHP'li en hafifiyle
klasik "şeriat gelecek" paranoyasıyla meseleye yaklaşıyor.
Herhalde kurumsal hafıza da kalmadı ki, kimse geriye dönüp
bakmıyor. Baksalar, 28 Şubat'taki vahşeti, 367 garabetiyle
engellenmek istenen "eşi başörtülü cumhurbaşkanı istemeyiz"
rezaletini, başörtü yasağını kaldıran yasaya yönelik atılan "411 El
Kaos'a Kalktı" çirkinliğini görürlerdi. Bütün bunlardan sonra CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ne dedi: "Başörtüsü meselesini biz
çözdük." İyi de onca kavga ve siyasi gerilimi bu topluma neden
yaşattınız?
Şimdi aynı şey, devlet memuru olan müftülerin resmi nikâh kıyma
meselesinde yaşanıyor. Oysa bu da topluma seçme hakkı sunmaktır.
Siyasetin asli görevi de bu değil mi?
Ama CHP dün başörtüsüne karşı çıktığı gibi bugün de toplumda böyle
bir talep var mı yok mu demeden müftülerin nikâh kıyma yasasına
"şeriat gelecek" gerekçesiyle karşı çıkıyor. CHP'li Özgür Özel'in
şu sözlerine bakın: "Cumhuriyeti ortadan kaldırarak Cumhuriyet
kazanımlarının yerine eski şeriat hükümlerinin ve din devletinin
geçerli olduğu ve herkese farklı hukukun uygulandığı bir sisteme
geçme ile ilgili heveslerinin gerçekleşemeyeceğini gördüler, panik
halinde ajandalarındaki kirli sayfaları öne çekiyorlar."
Hâlâ mı şeriat gelecek? CHP'li siyasi aktörler ne yazık ki
geçmişten ders çıkartmıyor. Toplumun taleplerine cevap verecek
siyaset üretmedikleri gibi üretilen siyaseti de tıpkı başörtüsü
meselesinde olduğu gibi Anayasa Mahkemesi'ne taşıyarak engellemeye
çalışıyor.
Anlaşılan CHP'li siyasi aktörler "bu halk bize neden oy vermiyor"
diye daha çoook yakınacak.
"Dört başı mamur faşizm"
Eski bakanlardan Işın Çelebi'nin kitabında siyasetin duayen
isimlerinden rahmetli Turan Güneş'in CHP analizi de çok çarpıcı.
Bir bölümünü aktarıyorum:
"Siyaset bilimcilerimiz Demokrat Parti'yi bu çağdaşlaşmaya karşı
toplumun çağdaşlaşmaya ayak uyduramayan katmanlarının bir tepkisi
olarak görmek istemişlerdir. Bu nedenle de DP gerici bir siyasi
oluşumu, CHP ise ilerici bir siyasi düşünceyi temsil ediyor
sayılmıştır. (...) CHP'nin o günkü yöneticilerinden Cevdet Kerim
İncedayı, DP'yi değerlendirirken 'Ülkenin yönetimini Hasolara
Memolara bırakacağız" demişti. Bu söz devleti, toplumu yönetmenin
belli bir zümreye ait olduğunu pek güzel aydınlatmaktadır.
Bu bal gibi bir sınıfın diğerleri üzerinde baskı yapması, kendi
kendini büyük kitlenin babası, ağası ilan etmesi demektir. Bunun
adı ilericilik değil, dört başı mamur bir faşizmdir, gericiliktir.
(...) Kitleden korkacaksın, onu suçlayacaksın hiçbir sıkıntıya
katlanmadan zorla başa geçip oturacaksın, birtakım kanunlar
çıkaracak sonra da ilerici olacaksın, devrimci olacaksın."