Bugün Türkiye, Ulusal ve küresel çok yönlü bir kuşatma yaşıyorsa bunun en önemli nedenlerinden biri hiç kuşkusuz çözüm süreci...
Yani Kürt meselesini yerli bir akılla demokrasi içinde çözme iradesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik saldırıların arkasında da bu gerçek yatıyor. Kolay bir süreç olmadığı başından belliydi ve bunu her defasında yaşayarak gördük.
Oslo belgelerinin sızdırılması, 7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı Hakın Fidan'ın tutuklama girişimi, 28 Aralık Uludere olayı ve son Kobani kuşatmalarını düşünün. Hepsi çözüm sürecini akamete uğratma girişimleriydi.
Çözüm süreci, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun deyimiyle sadece Türkiye'nin değil, bölgenin de en önemli barış projesiydi.
Bu proje, çok sayıda bölgesel ve küresel aktörü rahatsız etti. O aktörler de boş durmadı. Suriye iç savaşını bir fırsata dönüştürüp, Erbil ve Kobani üzerinden Türkiye'ye yönelik planları devreye soktu.
Hedef belli; tarihsel Türk-Kürt ittifakını engellemek, Türkiye'yi Kürtlerle karşı karşıya getirmek...
Biraz geriye dönüp 2013 Ekiminde "paralel" bir iş adamının ABD'de yapılan Kürt Kongresi sonrası söylediği şu sözlerini hatırlayalım:
"Bu kongre sonrası İmralı (Öcalan) bertaraf edilecek, artık tekrar silahlı ve çatışmalı bir dönem geliyor, Barzani de be rtaraf edilecek, Erdoğan da bertaraf edilecek."