Gaziantep'te sivil toplumun heyecanlandıran çabaları, Ankara'da
bürokratların karamsar konuşmaları, sonra da ABD'den gelen
umutlandırıcı bir telefon, hangisi gerçek Türkiye?
Aslında hepsini bir arada yaşıyoruz. Önemli olan ise neyi öne
çıkardığımız. Son dönemde, içeriden ve dışarıdan bazı güçlerin ve
kesimlerin toplumumuzu umutsuzluğa sürüklemek için ellerinden gelen
her şeyi yaptığını biliyoruz. Ama daha tehlikelisi korku
siyasetiyle toplumu yıldırmak.
Toplum olarak buna direnmek ve inadına hayata asılmak zorundayız.
Tıpkı Gaziantepliler gibi... Dün, AB Bakanı Volkan Bozkır'la
gittiğimiz Gaziantep'te Sivil Toplum Örgütleri Toplantısı'na
katıldığımı yazmıştım. O toplantının ikinci bölümü bir başka
salonda yapıldı. AB fonlarından yararlanmak için çevreden, eğitime,
el sanatlarından, şehirciliğe 2 bini aşkın sivil toplum
temsilcisinin çabası, azmi gerçekten görülmeye değerdi.
Teröre, algı operasyonlarına inat Gaziantepliler hayata tutunmak,
dünyayla buluşmak ve rekabet etmek için inanılmaz bir çaba
harcıyor. Onları izleyince insan umutlanıyor. O umutla
Gaziantep'ten ayrılıp, Ankara'ya gidiyorum. Bir işadamı dostumun
davetiyle akşam yemeğindeyim. Masada bürokrasiden birkaç
hanımefendi, üniversiteden "prof" unvanlı bir akademisyen ve iki
işadamı var.