Sonucu belli bir kurultay diye gelindiği için CHP'nin 36. Olağan
kurultayı, eskileriyle kıyaslandığında heyecansızdı. Arena Spor
Salonu'nun çevresi de eskisi kadar kalabalık değildi. Ama ilginç
bir afiş bombardımanı vardı. Yüzlerce Parti Meclisi üyesinin afişi
salonun çevresini donatmıştı.
Kurultay, sanki genel başkan yarışı için değil, PM üyelerini seçmek
için yapılıyordu.
Erken saatlerde girdiğim salon dolu, düzenli ve sessizdi.
Bu sessizlik ve heyecansızlık en iddialı genel başkan adaylarından
Muharrem İnce'nin salona girişiyle de değişmedi. İnce'nin adı anons
edilmediği için platformdaki yürüyüşü bile fark edilmedi. Aynı
durum, adı anons edilmesine ve şarkılarla sunulmasına rağmen Kemal
Kılıçdaroğlu için de geçerliydi. Ara ara alkış aldı ama salonu
yeterince coşturamadı.
Bu ilgisizlik Kılıçdaroğlu'nun açış konuşmasında da sürdü. CHP'nin
36. Olağan Kurultayında enteresan bir hava vardı. Durum, "sonucu
belli kurultay" tespitini doğruluyordu.
Salonu dolaşırken, eski yeni CHP'lilerle konuştum. Kılıçdaroğlu'nun
delege gücü kabullenildiği için kimse konuşmuyor, konuşanlar da "bu
böyle gitmez"den öte bir şey söylemiyordu. Şikayetçiydiler ama
yerine ne konacağı bilinmiyordu.
Ayaküstü sohbet ettiğim CHP'nin deneyimli isimlerinden Yılmaz Ateş
şöyle diyordu: "CHP, toplumun beklediği muhalefeti yapamıyor.
Ülkenin onlarca sorunu var. Bir partinin iki genel başkanı ve çok
sayıda milletvekili içeride ama CHP bunu etkili bir biçimde
toplumun gündemine taşıyamıyor. Tabi Ankara'da Bozkurt işareti
yapar, İzmir'de İzmir Marşı çaldırır, Diyarbakır'da Hendek dersen
olacağı bu."
Aslında fark etmiyor, CHP'lilere veya CHP dışındakilere göre,
partinin temel sorunu yeni siyaset üretememesiydi. CHP sıkı sıkı
sarıldığı kurucu ilkelerle, değişen hatta "Data Toplumu"na dönüşen
dünyayı buluşturmakta sorun yaşıyor ve yeni bir siyasi sentez
ortaya koyamıyordu. Bu nedenle güzel temennileri aşmayan
sloganlarla gün kurtarılıyordu, o kadar.
Kılıçdaroğlu'nun açış konuşması tam da bu yaklaşımın ürünüydü ve
bir anlamda bugüne kadar yaptığı grup toplantılarının özeti
gibiydi.
Peki, böyle başlayan bir Kurultay'da sürpriz olabilir miydi?
CHP'lilere göre bu ihtimal dışıydı. Çünkü genel başkan yarışında
Kılıçdaroğlu bankoydu.
Ancak kurultayda ilk konuşan Muharrem İnce, havayı birden
değiştirdi. Yarışı kazanacağına ihtimal verilmese de -daha işin
başında adaylık için topladığı imzalardan 49'nun mükerrer çıkması
ilginçti- şu bir gerçekti; CHP kitlesi, mevcut adaylar aynı şeyleri
söylese de Baykalvari popülist hatipliğe hasretti.
İnce, konuştukça salon coştu. Kürsüye klasik "selam getirdim"
havasıyla başladı ama temposu yüksek ve etkili bir konuşma yaptı.
Sadece Yalovalılar değil, salonun her yanından alkış aldı ve salonu
hareketlendirdi.
İnce, uzun zamandır gündemden düşen "laiklik tehlikededir"
yaklaşımını yeniden canlandırırken, Kılıçdaroğlu yönetimini de sert
biçimde eleştirdi: "Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasında CHP
yöneticilerin suçu yok mu? Dokunulmazlıkların kaldırılmasında ben
'hayır' oyu verdim. Korku şuydu: Kürtlerle beraber görülmek
istemediler. Bu MYK hepsi 'evet' dedi. Onun için bu MYK'nın
yenilenmesi lazım."
En çok alkışı da CHP'nin geçen dönem kimseye haber vermeden
Ekmeleddin İhsanoğlu'nu Cumhurbaşkanı adayı yapmasını eleştirirken
aldı ve geleceğe ilişkin şu net taahhütte bulundu: "Hedefimiz yüzde
50+1. Hedefimiz Cumhurbaşkanlığı"
Bu kurultay olmasa da 2019 sonrasına hazırlık yapan İnce, etkili
konuşsa da ana siyasi yaklaşımı aynıydı ve Kılıçdaroğlu'ndan farkı
yoktu.
Anlayacağınız batı yakasında değişen bir şey yok.