Bugün sizi, terör saldırılarından, küresel kuşatmalardan, kısır
siyasi çekişmelerden uzaklaştırıp, "Orada, uzakta bir köy var,
gitmesek de görmesek de bizim" denilen yerlerin, bugün nasıl
"bizim" kılındığını gösteren bir coğrafyaya götüreceğim.
Memleketim Kars'a...
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan'ın
davetiyle geçen pazar sabahı erken saatte Sabiha Gökçen'deydim.
Kars'a davetin iki gerekçesi de şaşırtmıştı beni... Kars'ta
Denizcilik ve Kabotaj Bayramı kutlanacak, o kutlama töreninde de
yelken ve kano yarışlarını kazanan sporculara ödülleri
verilecek.
Nasıl yani, Kars'ta deniz mi vardı?
Çocukluğumdan hayal meyal hatırladığım, sonradan tanıdığım ama hiç
dokunmadığım memleketimin güzel Çıldır Gölü'nde yelken ve kano
yarışları yapılacak, Kabotaj Bayramı kutlanacaktı.
Bu hayal gibi bir şeydi. Oraya gittiğimde o hayalin gerçek
olduğuna, eskiden siyasetçilerin mizah konusu "deniz bile
getireceğiz..." vaadinin nasıl malzeme olmaktan çıktığına tanık
oldum. Yıllar yılı çevresinde iki küçük barakadan başka bir şey
olmayan göl, şimdi bölge insanının yararlanacağı, sadece sazan
balığı yenilen, kışın donduğu için üzerinde kızakla gezilen bir göl
değil, üzerinde her türlü su sporunun yapıldığı bir "deniz"
olmuş.
Bu sadece görüntüde bir dönüşüm değildi; arkasında hedefi olan bir
siyasi akıl vardı. Bakan Arslan, o siyasi aklın liderleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve denizci Başbakan Binali Yıldırım'a bölge
adına teşekkür ediyor ve ekliyordu:
"Biz de onların izinden giderek ülkemizin her yerini erişilebilir,
ulaşılabilir hale getirmek için gecemizi gündüzümüze katıyoruz.