AK Parti, CHP ve MHP'deki iç sarsıntılar bir biçimde dışarı
yansıyor ama Kandil'in gölgesinde siyaset yapan HDP'de neler olup
bittiği pek bilinmiyor. Çünkü bombaların konuştuğu yerde kimse
konuşamıyor. Ve oradaki siyasetsizliğin bedelini toplum çok daha
ağır ödüyor. Bu yüzden HDP'nin içi bir yanardağ misali patlamaya
hazır bekliyor. HDP'de toplumsal tabanı da olan üç güçten söz
ediliyor:
Milliyetçi-sosyal demokrat Kürtler.
Muhafazakâr- Dindar Kürtler.
Sol- seküler ve Alevi Kürtler(Türk solcuları da bu kesim
içinde).
HDP, bu üç kesimden oluşan bir koalisyon. Bu koalisyonu yöneten güç
ise PKK. Burada ilginç olan PKK- HDP hattının, uzun zamandır
"Sol-seküler ve Alevi" gücün siyasi aktörlerince yönetiliyor
olması. Oysa Kürt sosyolojisi ağırlıkla dindar- muhafazakâr-
milliyetçi biraz da sosyal demokrat. Aslında bu coğrafyada hep
gördüğümüz siyasi manzara hiç değişmiyor; taban muhafazkâr tepe sol
seküler.
PKK- HDP hattında da işte bu tersliğin sancısı yaşanıyor. O sancıyı
daha da derinleştiren ve çekilmez hale getirense bu ekibin
dayattığı "şiddet ve terör" siyaseti. Toplumun her kesimi, 7
Haziran sonrası izlenen ucube "devrimci halk savaşı" siyasetinin
bedelini, binlerce insanın ölüme sürüklenmesi ve onlarca şehrin
yakılıp yıkılmasıyla ödedi, ödüyor.
Pek bunun sorumlusu kim? İşte bu soruyu HDP içinde ilk soran
muhafazakâr Kürtler oldu. Daha önce de birçok konuda konuşup,
kenara çekilen milletvekili Altan Tan ilk kez kenara çekilmeden,
şiddet siyasetinin nedenlerine ilişkin ilginç analizler yaptı ve
partide bölünmenin ilk işaretini verdi.
Birkaçını sıralamakta yarar var: