Referandum sonrası CHP'nin mızıkçılığı ve siyaset dışı
çağrılarına rağmen Türkiye toplumunun tarihi bir karara imza attığı
gerçeği değişmeyecek. Yeni bir tarih yazılırken, ilk kez cumhuriyet
gerçek anlamda demokrasiyle buluşacak. Demokrasi ihtiyacı 100
yıldır mağduriyet yaşayan tüm toplum kesimlerinin ihtiyacıydı ve
referandum onların ortak eseri oldu.
Bu eserde kuşkusuz her toplumsal kesimin katkısı var. Siyasetin ve
siyaset uzmanlarının işi de bu katkıyı iyi analiz edip, yeni
sonuçlar çıkarmak. Bu açıdan daha ilk günlerden itibaren Kürtlerin
referanduma katkısı çok tartışıldı. Doğaldı
çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi Kürtlerin tavrı
"yeni dönemin müjdecisi" denecek kadar önemliydi. Tam da bu yüzden
birileri çok öfkelendi.
Peki, bu sonuç kendiliğinden mi oldu? Elbette değil. Doğu ve
Güneydoğu'da uzun zamandır silahların gölgesinde bir oyun
oynanıyordu. Bölge halkı da bu oyundan bıkmıştı. Geçmiş bir yana,
90'larda ceberut devlet baskısı, sonra da PKK terörü halkı canından
bezdirmişti.
Sorunlarını siyasetle çözmek isteyen halk, şiddetin devreden
çıkmasını istiyordu. 7 Haziran'da da bu nedenle HDP'ye oy verdi ama
HDP iradesini Kandil'e teslim edince işin tadı kaçtı. İşte tam bu
noktada devreye, hükümetin kararlı tutumu ve İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu girdi. Ve bölgede ezber bozan
siyasi bir duruş sergiledi. Teröre ve terörizme karşı taviz
vermeyen bir mücadeleyle, siyasetin önünü açan yaklaşım beraber
yürüdü.
Bakan Soylu'nun ilk günlerinde Ağrı Diyadin'deki belediye
binasına asılı Kürtçe levhayla ilgili şu sözleri bölgedeki havayı
değiştirmeye yetti: "Meselemiz terördür. Kürtçe bizim
dilimizdir. Diyadin Belediyesi'nin tabelası hemen
asılacaktır."