1 Kasım seçim sonuçlarını birçok açıdan değerlendirmek mümkün.
Ama en başta, bu halkın hakkını teslim etmek gerekiyor. Sağduyusu
ve ferasetiyle yeni bir tarih yazdı. Ve öyle kılı kırk yaran bir
sonuca yol açtı ki, mangalda kül bırakmayan akademisyenlere,
araştırma şirketlerine ve siyasete ayar vermek isteyen siyaset
mühendislerine en büyük dersi verdi.
Aslında bunu 14 Mayıs 1950'den beri hep yaptı. Ne zaman ülke zor
bir dönemece girse, kritik bir seçim yapsa, halk sahneye çıkıp son
sözünü söyledi. Siyaseti itibarsızlaştıran darbelere, kuşatmalara,
algı operasyonlarına hep meydan okudu.
1 Kasım'da yaptığı da bundan farklı değildi. Bu kez, eski
Türkiye'yi temsil eden güçlerin, Gezi kalkışmasından bu yana süren,
paralel darbelerine, PKK ve DAİŞ'in terör saldırılarına,
yurtdışından yükselen kuşatmalara, medya üzerinden yürütülen algı
operasyonlarına ve bunlar arasındaki kirli ittifaklara sokağa değil
sandığa dökülerek meydan okudu. Ve hepsini onların deyimiyle "çok
güzel salladı."
Kuşkusuz bu sonucun ortaya çıkması bir tesadüf değildi. Bunda en
büyük pay sahibi, saldırıların hedefinde olan "güçlü ve sahici"
liderliğiyle önü kesilmek istenenCumhurbaşkanı Erdoğan'dı.