Vesayet sistemi geriletilmesine rağmen, muhalefetin farklı
tutumu nedeniyle siyaset köklü değişimleri gerçekleştirmede cesur
davranmadı. Önceleri terör ve darbeci devlet bürokrasisi engeli
vardı, sonraları partilerin inatlaşması ve arka arkaya "seçim
baskısı"geldi.
Alın Kürt meselesini... Bu alanda "devrim" niteliğinde
adımları, "terör" sürerken atmak hiç kolay değil. Sadece
devletin değişmekte zorlanması veya toplumun kabullenmesindeki
zorluklardan dolayı değil, silahların gölgesinde atılacak her adım,
ister istemez şiddetle siyaset yapanların hanesine yazılıyor. Bunun
şiddeti meşrulaştıran bir rolü var.
Aynı şekilde sık seçim yapmak
da "reformları" yavaşlatmada rol oynadı.
Şimdi, bu kısır döngünün 1 Kasım seçimleriyle değiştiği ve iki
riskin de en aza indiği yeni bir döneme girildi.
AK Parti, toplumun yüzde 49.5'inin desteğini aldı. MHP ve HDP bir
yana, her platformda reformlara destek olacağını beyan eden yüzde
25'lik bir de CHP var.
İki parti, toplumun yüzde 75'lik büyük kesimini temsil ediyor.
Ayrıca, yukarıda sözünü ettiğimiz, "terör" ve "seçim
baskısı" konusunda hükümetin ve siyasetin elini güçlendiren
bir sürecin içindeyiz.
Yani önümüzdeki 4 yıl seçim baskısı yok. PKK "hendek
siyaseti" nedeniyle, HDP ise şiddetle arasına mesafe
koymayarak hak mücadelesinde prestij kaybetti.
İşte bu zemin reform için iyi bir fırsat. Hükümetin birçok konuda
ciddi hazırlık yaptığı biliniyor ancak ilk adım Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın daha önce açıkladığı gibi 4 partinin üzerinde anlaştığı
özgürlüklerle ilgili 60 maddelik anayasa paketinin Meclis'ten
geçirilmesiyle atılmalı.