15 Temmuz demokrasi devriminin, dipten gelen bir dalga gibi
Türkiye'yi derinden sarsacağı ve değiştireceği kaçınılmazdı. Bunu
zamanla daha iyi göreceğiz.
Şimdiden görünen şu: Artık siyaset-şiddet ve terör ilişkisi öyle
gizli kapaklı yürütülemeyecek.
Devlet de toplum da siyasetin, medyanın ve akademi dünyasının
"demokrasi kılıfı" altında "şiddet ve terör" severliğine izin
vermeyecek.
Çünkü biliyoruz ki bunu Türkiye'de ustaca yapanlar var.
Kimi PKK'nın kimi FETÖ'nün kimi de DHKP-C'nin şiddeti bir siyaset
aracı olarak kullanmasına göz yumuyor, hak veriyor hatta üstünü
örtmeye çalışıyor.
Artık bunu yapamayacaklar. Bu konuda Tunceli'den yükselen iki sivil
ses önemli bir işaret oldu. Önce CHP Tunceli İl Başkanı sonra da
CHP Tunceli Milletvekili Gürsel Erol konuştu. PKK'nın bölgeyi kan
gölüne çeviren terörüne karşı meydan okudular ve terörü kınadılar.
Bu bölge için hatta CHP ve HDP'nin etkilediği sosyoloji için yeni
bir şeydi.
Erol, birkaç aydır meclis kürsüsünden tam da "demokratik
muhalefetin" iyi örneklerini vererek bir ön açıcılık yaptı.
Ama hâlâ bu gerçeği görmezden gelenler var. Önceki gün Meclis'te
CHP'li Gürsel Erol'la HDP'li Sırrı Süreyya Önder arasında, tam bu
konuda turnusol kâğıdı olabilecek bir tartışma yaşandı. Siyaset
açısından ibret alınacak bu tartışma CHP'li Erol'un Tunceli'de
öğretmen Necmettin Yılmaz'ı PKK'lıların katletmesini kınamasıyla
başladı:
"Necmettin Yılmaz öğretmenin katledilmesi hepimizin yüreğinde bir
acı, ateş oldu. Bu, belki de hepimizi susmak, kapalı yerlerde
konuşmak yerine artık isyan etme noktasına getirdi."
ŞİMDİ SÖYLEYİN FAŞİST KİM?
Tunceli'de CHP'nin teröre karşı yürüyüşüyle devam eden bu çıkışa,
cevap PKK'dan geldi. PKK, Gürsel Erol'u "hainlikle" suçlayıp
"yargılamak ve infaz etmek"le tehdit etti. Erol da doğal olarak
bunu siyasetin merkezi Meclis'e taşıdı: "Bunun Türkçesi;
'Yakaladığınız yerde infaz edin.' Doğru bildiğim hiçbir şeyden
taviz vermem. Pervin Buldan'ın gözaltına alınmasını bu kürsüden
eleştiren bir milletvekiliyim, ilinde bir öğretmenin öldürülmesiyle
ilgili siyasi tavır koyan bir siyasetçiyle ilgili bir örgütün ölüm
kararını vermesi halinde, şimdi bana söyleyin faşist kim?" Sonra da
HDP'lilere dönerek şöyle seslendi:
"Şimdi, HDP'li milletvekillerinden şunu rica ediyorum: Ben dün
nasıl bu kürsüde sizin dokunulmazlıklarınızın kaldırılmasını,
tutuklu yargılanmanızı ve size karşı yapılan muameleleri
eleştirdiysem, sizden de cesur ve cesaretli bir şekilde bu kürsüye
gelip benim hakkımdaki ölüm emrini eleştirmenizi istiyorum." Açık
ve net bir çağrı bu... Peki, HDP'liler bu çağrıya nasıl cevap
verdi? HDP adına kürsüye Gezi'de "demokrasi havarisi" kesilen Sırrı
Süreyya Önder çıktı. Önce yuvarlak ve soyut bir "insana sahip
çıkma" nutku çekti, sonra da bırakın PKK'yı kınamayı, bir tehdit
gibi Kandil'den söz etti: