Tam bir yıl önce bugün kanlı bir darbe ve işgal girişimiyle
destansı bir demokrasi ve vatan direnişini iç içe yaşadık. Bu bir
milat ve bir dönüm noktasıydı. Ve öyle bir dönüm noktası ki,
siyasetten sokağa, askerden polise herkesin net bir tutum alması
gerekiyordu. Ya darbecilerin safında olacaktınız ya da
halkın...
Milletin büyük çoğunluğu, özellikle de muhafazakâr-milliyetçi kesim
tanklara, bombalara meydan okuyarak ilk kez bir darbeye direndi. Bu
tarihi bir sınavdı. Bu sınavda ne yapacağı en çok merak edilen ise
siyasetçilerdi.
O gecenin kilit ismi ve darbecilerin de bir numaralı hedefi hiç
kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı. Siyasi yolculuğuna "beyaz
kefenimizi giyerek çıktık" demesiyle bilinen Cumhurbaşkanı, o gece
de aynı çizgisini sürdürdü ve halkı meydanlara, havaalanlarına
çağırarak darbecilere meydan okudu.
Başbakan Binali Yıldırım da aynı çizgiyi izledi ve daha "kalkışma"
haberini alır almaz tavrını koydu: "Kalkışmaya izin vermeyeceğiz."
Bu net tavrı gösteren bir başka isim daha vardı: MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli. Bahçeli, o gece kalkışmanın kabul edilemez olduğunu
belirtti ve hükümetin yanında olduğunu söyledi.
Peki ya diğer siyasi aktörler? Onların içinde tavrı en çok merak
edilen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ydu. Sol adına siyaset
yaptığını, darbelere karşı olduğunu belirten, hatta "darbe olsa
tankın üzerine ilk ben çıkarım" diyen Kılıçdaroğlu, o gece tam
tersini yaptı.
Üstelik darbecilerin işgal ettiği ve halkın akın akın gelmeye
başladığı saatlerde İstanbul Atatürk Havaalanı'ndaydı. Halkın
saflarına katılmadığı gibi, bulunduğu VIP salonunu terk etmek için
tankları çektirdi. Sonra da o geceyi Bakırköy Belediye Başkanı'nın
evinde geçirdi. Halk tanklara, kurşunlara karşı direnirken, o
sadece "izlemekle" yetindi.
Böylece bir siyasi aktör olarak hayatın ona sunduğu tarihi bir
fırsatı kaçırıyordu. Bu durumda "lider" olmak bir yana doğrusu bir
siyasi aktör olarak bile o saatten sonra siyaset yapması çok zor.
Bakmayın, "adalet" yürüyüşüyle, yürüttüğü "kontrollü darbe"
siyasetiyle ayakta kalma çabalarına. Bir siyasi aktör, demokrasi
tarihimizin en anlamlı sivil direnişi karşısında yanlış yerde
duruyorsa, hatta onu kirletmek için "20 Temmuz Darbesi" gibi
uyduruk bir gerekçeye sığınıyorsa, ne halk affeder, ne de
tarih.