Türkiye'nin yargıyla ilgili sorunları yeni değil, her dönem
yargı en çok tartışılan konuların başındaydı. Askeri darbenin hüküm
sürdüğü 80'li yıllarda gazeteciliğe başlayan biri olarak, uzun
yıllar adliyeyi yakından izledim. 90'larda "Adliye
Koridorları" programıyla o yaraya dokunmaya
çalıştığımda yaranın ne kadar derin olduğuna bizzat tanık
oldum.
Sistem, bir yanıyla güçlü vesayet nedeniyle ideolojikti diğer
yanıyla da her türlü suiistimale açıktı.
Mafyanın, yasadışı örgütlenmelerin cirit attığı o yıllarda deyim
yerindeyse "adalet" sokakta aranır hale
gelmişti.
90'ların sonunda Yargıtay eski başkanlarından
Mehmet Uygun manzarayı çok
çarpıcı bir biçimde özetlemişti:
"Vicdanla cüzdan arasına sıkışan hakimin
kararının tam ve en sağlıklı olacağını düşünmek
insan aklına ters düşer" Bir örnek de
yine o yıllarda 12 Eylül darbecileri hakkında soruşturma açılmasını
isteyen rahmetli Savcı Sacit Karasu'nun
yaşadıklarıydı.
O zamanki HSYK tarafından sadece işinden atılmadı, avukatlık bile
yaptırılmadı.
Cumhuriyet tarihi boyunca, İstiklal Mahkemeleri'nden, darbe
mahkemelerine, Sıkıyönetim mahkemelerinden DGM'lere, normal
mahkemelerden özel yetkili mahkemelere sistem, ağırlıkla
adalet değil adaletsizlik üretti.
Sonra bu fark edildi ve Türkiye 2000'lerden sonra biraz
toparlanmaya başladı. O tarihte ceza yasalarının yenilenmesinden,
hukuk sistemindeki değişikliğe kadar bir dizi adım atıldı. Ama
onlar da yetmedi çünkü bu kez de "adaletsizlikten"
beslenen güçler, sistemin iyileşmemesi için darbe dahil her şeyi
yaptı.
Alın FETÖ örneğini. Daha 7 Şubat 2012'de MİT'e yargı üzerinden
darbe yapıp siyasi iktidarı tehdit etti. Sonrasını hepimiz
biliyoruz.
Darbeler, kuşatmalar, derin travmalar, terörle mücadeleler derken o
sürecin paralelinde mağduriyetler, adaletsizlikler de yaşandı.
Sistemin arızalı noktaları ortaya çıktı.
İşte yargının yaşadığı bu sorunları aşmak için geçtiğimiz mayıs
ayında Başkan Erdoğan "Yargı Reformu
Strateji Belgesi" açıkladı. Belgenin ilk
paketi artık Meclis'in gündeminde. O paket çıktığında ifade
özgürlüğünün genişletilmesinden, yargının hızlı karar vermesine
kadar birçok alanda önemli adımlar atılmış olacak.
Tam da bu yüzden Adalet Bakanı Abdulhamit Gül,
2019'u "yargının milat yılı"
olarak ilan etti. Gerçekten de milat olacak çünkü çok önemli
değişimler geliyor.
İlk paketle geleceklerden birkaçını sayalım.
Çok tartışılan ifade özgürlüğü alanı daha da genişletiliyor.
Anayasa Mahkemesi'nin de son dönemde gündemine aldığı "en
sert, en ağır" eleştiri artık soruşturma
kapsamından çıkartılıyor.
İnternette işlenen suçlarda kademelendirme yapılıyor. Sitenin
tamamı değil, suç unsuru içeren bölümü kapatılıyor. Örneğin
Wikipedia tamamen kapatılmayacak, sadece o bölümü
kapalı kalacak.
Uzun tutukluluk tartışma konusu olmaktan
çıkartılıyor. Azami tutukluluk süresi getirilerek tutuklamanın bir
cezalandırma aracı olması engelleniyor.
Ceza adalet sistemine seri muhakeme usulü (Cumhuriyet
savcısı ile şüphelinin anlaşması) ile
basit yargılama usulü (duruşmasız yargılama) adı
altında 2 yeni usul kazandırılıyor. Böylece hızlı yargılama dönemi
başlıyor.
Bunların yanından pasaport tahditleri kalkıyor ve 15 yıllı dolduran
avukatlara da yeşil pasaport veriliyor.
AK Parti'nin sunduğu "Yargı Reformu
Strateji Belgesi"nin ilk adımı Meclis'in
katkılarıyla hayata geçirildiğinde, yargı rahatlayacak ama Meclis
de yeni sistemdeki gücünü fark edecek.