Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Külliyesi'nde çalışanlara verdiği iftar sofrasında FETÖ'yle ilgili biraz kamuoyunu da şaşırtan bir açıklama yapmıştı: "Cumhurbaşkanlığı'na da girmişlerdi. Belki hâlâ da vardır. Onlar üzerinde de çalışıyoruz. Ya kendileri istifa eder giderler nereye giderlerse gitsinler."
Türkiye'nin FETÖ'yle mücadelesi birçok yönüyle sürüyor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da dediği gibi hâlâ en önemli kurumlarda istenen noktaya gelinmiş değil. Öncelikle intihar bombacısı gibi davranan yargı ve poliste, sonra da eğitim ve iş dünyasında FETÖ'cülere yönelik önemli operasyonlar yapıldı ama hâlâ büyük oranda kurumlarda mevziler korunuyor.
Daha önce devletin idari yapısında özellikle de vali yardımcılıkları ve kaymakamlıklarda da benzer bir mevzi tutmanın sürdüğünü yazmıştım. Şimdi bu yapıya hâlâ güç vermeye devam eden eğitim alanına ve bankalara dikkat çekmek istiyorum. Örneğin YÖK'ün içinde durum nedir, bilinmiyor. Devlet üniversiteleri de öyle.
Şu sıralarda birçok üniversitede rektör seçimi var ve paralel yapı hâlâ etkin ki, aday çıkartmaya devam ediyor. Ayrıca devlet üniversitelerinin "paralel üniversitelerle" ilişkilerinin de devam ettiği söyleniyor. YÖK'ün bu meseleye açıklık getirmesi gerekiyor. Geçmiş dönemde birçok devlet üniversitesiyle yurtdışındaki FETÖ'cü üniversiteler arasında önemli işbirliği anlaşması yapılmıştı. Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi gibi... Örneğin Erzurum Atatürk Üniversitesi'yle Gürcistan'daki Uluslararası Karadeniz Üniversitesi arasında yapılan anlaşmalar hâlâ devam ediyor mu? Ediyorsa neden ediyor?
İkinci önemli konu, parasal ilişkiler açısından hâlâ önemini koruyan devlet bankalarındaki "Paralel" durum. Devletin üç güçlü bankası, Ziraat, Vakıf ve Halk bankalarında ciddi oranda bir Paralelci yapılanmadan söz ediliyor. Bu bankalardaki paralel unsurların, Cemaatin iş dünyasındaki etkinliğinin sürdürülmesi için her şeyi göze alarak iş dünyasına özel ilgi gösterdikleri söyleniyor.