18 Yaşındayım. Karaman’a 500 kilometre uzaklıktaki bir ilde İmam-Hatip okulunu hariçten bitirme imtihanlarını tamamladık ve geri dönüş yapacağım sırada cebimde beş kuruş para kalmadı.
Tren parası 23 lira idi ama cebimde bir lira bile yoktu. Kolumdaki saat de 23 lira etmez.
İmtihanlar esnasında duruşu ve tavırları hoşuma giden Ezher mezunu bir öğretmene durumumu açıkladım ve 23 lira istedim. Karşılığında kol saatimi bırakabileceğimi söyledim. O değerli insan öyle üzgün bir şekilde durumunu anlattı ki istediğime ben üzüldüm. Aybaşına üç gün kaldığını, maaşını alınca verebileceğini, ama şu anda olmadığını anlatırken benden daha fazla üzgündü. Doğru müftülük binasına gittim. Müftülük makamına girince koltukta oturan: “Buyurun” dedi.
Benim fetva için geldiğimi zannetti. Ben soracağım o fetvayı verecek, cebinden bir şey çıkmayacak. Ben durumumu bildirince 23 lira isteyince “Ben vaizim, vekâleten bakıyorum” dedi. İçim doldu. İçimin doluluğu gözyaşı olarak fışkıracakken onlara ağladığımı göstermemek için çok süratle geri döndüm ve odadan çıktım. Dar bir yolda giderken arkamdan biri bağırıyor, “Delikanlııı, delikanlııı” bana bağırdığını anladığım halde geri dönüp bakmadım. Koşarak geldi ve beni vaizin çağırdığını söyledi.
Boynumu büktüm geri döndüm. Bana 30 lira verdi. Ben saatimi çıkardım, kabul etmedi. 23 lirayla bileti aldım, 24 saatte gelinen o yolda yemek param da oldu. Haziran sonunda aldığım parayı Eylül ayında imtihan için gittiğimde ödedim. O günden beri yolda kalanların hiç birine ilgisiz kalamam. Sonradan öğrendim meğer sevap olsun diye okuduğumuz Kur’an-ı Kerim bu konuyu bile bir sisteme oturtmuş. Yolda kalanlar için devlet hazinesinden pay ayırmış ve bunun da farz olduğunu bildirmiş. Malların zekâtını devlet toplayacak ve Kur’an’ın belirlediği sekiz ayrı guruba dağıtacak.
İşte onlardan biri de “Yolda Kalanlar” Kur’an’a kulak vereli