Osmanlı 16. Yüzyıl'da Batı'nın üstünlüğünü görmüş ve bir şeyler
yapma zorunluluğu hissetmişti. Reformcu sultanlar orta yolu seçerek
Batı'nın askeri, hukuk ve eğitim alanında taklidine başvurdu. Bu
kısıtlı senkronizasyon süreci bürokrat sınıfını oluşturmuş,
sultanlar ile Batıcı bürokratlar arasındaki işbirliği Abdülhamid
Han döneminde sona ermişti. Çünkü yüzeysel Batıcılaşmanın
Osmanlı'yı parçalanmaya götürdüğünü Abdülhamid Han görmüştü. Sorun
şu ki karşısındaki yerli/yabancı ittifakı etkisizleştirecek bir
çıkış formülü de bulamıyordu. Batı'ya hayran olan ama onu anlamayan
bürokratlar ise, üst yapı kurumlarını Batıcılaştırmanın, halka da
bunu dikte ettirmenin ülkeyi kurtaracağına dair samimi
sayılabilecek bir gayret/inanç içindeydiler.
Batıcı bürokratların ve aydınların sultan ile girdiği mücadele,
sınıfsal bir tabana dayanmadığı için, devletin ele geçirilmesi
(kurtarılması) halka rağmen bir vesayet hareketi olmuştur ve bu
karakter bugüne kadar pek değişmemiştir. Vesayet kurumlarımızın
önde gelenlerinin asker, yargı, medya ve eğitim kurumları olması
ile Osmanlı'da Batıcılaşmanın bu kurumlarda başlaması arasında
doğrudan bir ilişki vardır.