15/16 Temmuz’da, kucağımızda muazzam bir (d)evrim bulduk. Öyle gökten bir günde zembille düşmüş değildi. Tamamlanmış da değil. Bu devrim hangi mücadelelere gebe? Nasıl kurumlar yaratacak? Bu kurumlar nasıl bir sistem içinde meşrulaşıp örgütlenecek?
Akademisyenlerimiz ne kadar heyecanlıdır şimdi! Sosyal bilimcilerin bayram yapacağı günler yaşıyoruz.
Ama bir görüşe göre de, sosyal bilimler zaten modern döneme şerhli yaratılmış bir bilim dalıdır. Bilim/teknoloji/beden denen bir “dine” inanır. Sekülerleşme Tezi ile maluldür. Yani bilim/teknoloji geliştikçe maneviyat, kutsal ve din yeryüzünden buharlaşacaktır.
Dolayısıyla, 15 Temmuz’u doğru analiz edecek, bunu yapmak için iştah sahibi olacak bilim insanları da, ya bu dönemde ortaya çıkacak, ya da dönemin yeni gerçeklerine uyarlanacaklar. Yani asistan aydınlar. Siyasette Erdoğan ile başlayan organik liderlik gibi, sosyal bilimler ve akademide, halka efendilik değil, asistanlık edecek bir asistan aydın sınıfının doğmasına umarım şahitlik edeceğiz. Çünkü bu sürecin ideolojisi yazılmalı, kavramları oluşturulmalı ve kriterleri belirlenmeli.
Ben kendimce Gezi’den beri buna katkıda bulunmaya çalışıyorum. “Yerli ve milli” ve “organik liderlik” kavramlarında ısrar etmemin nedeni bu. Karşı devrimciler de bu kavramlara bilerek saldırdılar, çünkü gücünün farkındaydılar.
Mesela, 15/16 Temmuz Evrimi’nin, Fransız, Bretanya, Felemenk, İber ve Amerikan devrimlerinden farkları veya benzerlikleri nelerdir? Hangi sosyolojik, siyasal, ekonomik ve sosyal süreçler bunu evrimi mümkün kılmıştır?