Bugünkü Türkiye'deki meşruiyet çizgisini önemsemeyen Batıcı elit
bürokrasi ile sandıktan başka bir dayanağı olmayan millet iradesine
dayalı hükümetlerin girdiği iktidar savaşı tarihsel bağlamına
oturtulmadan, aktörlerin gerçek hizalanışı anlaşılamaz.
Sadece sosyolojik, ekonomik veya kültürel özelliklerine bakılarak
aktörleri kabaca bu iki sınıfa ayırmak, kolaycılık olduğu gibi,
kavganın özünü anlamamış olmayı gerektirir. Bu yüzeysellik aynı
zamanda, paralel yapı gibi muhafazakar görünümlü yapıları kolayca
halkçı akım parantezine alırken, Eşref Bitlis gibi millici
askerleri de sadece asker olduğu için vesayet kümesine koyma
sonucunu doğurur.
Tanzimat, hatta Islahat Fermanı'na kadar padişahların iyi niyetle
yaptığı askeri reformlar, ülkeye kapitalizm/emperyalizm
çelişkilerinin ilk girdiği anlar olsa da, devleti kurtarma
konusunda “padişahlar ve bürokratlar” arasında hala bir birlik
mevcuttu. Ancak “ulema-esnaf ve yeniçeriden” oluşan İslamcı birlik
bu akımın karşısında yer aldılar, ayaklandılar.