Ak Parti'nin kurumsallaşmasının öneminin sıradan bir mesele
olmadığının çoğumuz farkındayız. Bunun nedenlerini saymaya
kalktığımızda uzun bir liste oluşur ve kimse de bu listedeki
maddelere itiraz etmez.
Ama daha temelde, daha köklü bir anlamı var AK Parti
hareketinin.
Çoğunluk, demokratik kültürün inşasının tamamlanmasını, muhalefet
partilerinin özlediğimiz yapısal/zihinsel dönüşümü geçirmesini, en
nihayetinde, Batılı türden istikrarlı, her gün yüreğimiz ağızımızda
uyanmadan, normalleşmiş sakin bir ülkede yaşamayı temenni ediyor;
ama bunun nasıl olacağına dair öngörü veya öneriler yaşadığımız
sürecin hakettiği ölçüde derin değil. Bu nedenle gerçekçi olmayan
bir karamsarlığa veya iyimserliğe kayabiliyoruz.
Vesayet sisteminin geçerli, geniş çevrelerin politik güçten yoksun,
demokrasi için elzem olan orta sınıfın ise zayıf olduğu, PKK gibi
bizzat bu düzeni tahkim için ortaya çıkmış “kadrolu” sorunları
bulunan, yine aynı nedenle, kötü bir ekonomiye, sosyal
adaletsizliğe mahkum edilmiş bir ülke nasıl demokratikleşir ki?
Son 12 yılda olduğu gibi…
Devletten nemalanmamış, kendi imkanları ile orta sınıflaşan, tıpkı
16. Yüzyıl'da Avrupa'da yaşandığı gibi, burjuvalaştıktan sonra
politik güç talep eden, aşağıdan yukarıya doğru paradigma yaratan
bir halkçı akımdan bahsediyoruz.