Cumhuriyet gazetesi geçen pazar günü dünya çapındaki fotoğraf
sanatçımız (o kendisine foto muhabir dese de) Ara Güler hakkında
çirkin manşetler attı.
“Ustayı 'Ara' ki bulasın” ve “Usta yüksekten uçtu!” şeklinde
tezahür etti bu çirkinlik.
Ara Güler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğraflarını çekmiş ve
birlikte görüntü vermişti. Suçu buydu.
Ara Usta “Cumhuriyet gazetesi umurumda bile değil. Artık o gazeteye
bakmıyorum” diye kestirip attı. Ederi kadar alaka gösterdi.
Cumhuriyet, Ara Usta'yı linç etme girişiminin altında kalmış
olmalıydı ki, baltayı taşa vurunca, özür dilendi. Özürde şöyle bir
şeyler gevelendi:
(...) “Her gün şikâyetçi olduğumuz toplumun giderek
kamplaştırılması, en insani ve doğal olayların, tutumların ve
çalışmaların bile bu kamplaşma bağlamında değerlendirilmesi
tuzağına, zaafına ne yazık ki biz de düştük. Bu nedenle Ara Güler'e
açık bir özür borcumuz var. Yaptığımız bu yanlış nedeniyle özür
dileriz.”
Cumhuriyet gazetesi bizzat merkezinde yer aldığı bir kara
propaganda taktiğini hedef seçtiklerine yansıtıyor.
Sayın Erdoğan'ın kaleminin 2009'lar itibarıyla kırıldığını tahmin
ediyorum.
Ülkedeki gerçekliği ters yüz etmek için medya, STK, reklam, kültür
ve sanat dünyası büyük bir rol oynamıştır.
Seçilmiş, meşru ve sivil bir yönetimi düşürmek için 2013'te Gezi
ile taarruza dönüşen bir eylemliliğe geçildi.
Burada yapılmak istenen algı mühendisliğinde tabii ki medya koçbaşı
olacak, şöhretli insanlar, toplumun değişik kesimlerinden temsil
gücü bulunan kişiler bu operasyonda, ya kandırılarak, ya görevli
oldukları, ya da teslim alındıkları için Erdoğan'a saldırtılacaktı.
Tabii doğal olarak saldıranlar da bulunuyordu. Bunların adını siz
koyunuz.