Çözüm Süreci Türkiye'deki egemenlik aktörleri ve ittifaklarının
normalde pek görülemeyen karanlık yüzünü ortaya çıkaran şiddetli
bir mücadele alanı oldu. Hükümet bu zor işi tek başına üstlenmek
zorunda kalırken, diğer aktörlerce Çözüm Süreci kimin işine
yaradığına göre araçsallaştırıldı. Bu barış projesine siyaset üstü
bakacak ve onu her türlü çekişmenin dışında tutacak ahlaki duruşun
henüz varolmaması yanında, AK Parti ve Sayın Erdoğan odaklı
“düşman” stratejisinde ya nefret edilen, ya içi boşaltılması
zorunlu olan, ya da boşaldığında savunulacak olan boş bir kap
muamelesi gördü.
O zaman biraz hafıza tazeleyelim...
Aralık 2012'de dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan tarafından TRT
ekranlarında şöyle tarihi cümleler sarf edilmişti.
“Ben risk alıyorum, müsteşarım risk alıyor. Başına her şey
gelebilir. Görüştükleri kişiler malum. Ben siyasetçi olarak bu
görüşmeyi yapamam, ama onların eli ayağı durumu olan devletteki
temsilcileri vardır ve bunları yapar. Ada ile de görüşür, adanın
kanaatlerini, düşüncelerini arar, sorgular. Neymiş, anlaşmalar
yapılıyormuş. Adadaki bırakılacakmış, böyle bir şey sözkonusu
değil. Bizler mesafe almak istiyoruz. Adayla görüşmeler halen var.
Çünkü netice almamız lazım. Bunun ışığını görüyorsak adımı atmaya
devam ederiz.” (TRT, 28.12.2012).