Bir insanın hayatında elde edebileceği en değerli şeylerden
birisi bir davası olmasıdır. Cismani hayatın fiziki yasalarını
düzenleyen en temel kavram eğer yerçekimi ise ve Allah'ın koyduğu
bu temel kural sayesinde bu devasa evren dağılmadan duruyorsa,
manevi hayatı düzenleyen esasta da bireyi dağılmadan tutan
kanunlardan birisi kanımca insanın içine sinen bir amacı/davayı
haiz olmasıdır.
Evet, dava edinilir. Hayatını, eylemlerini, hayaller ve anlamını
bir dava içinde bulmanın kendisi asıl çabayı gerektiren meseledir.
İnsanın davasını bulabilmesi, kendisini tanımasıyla mümkün olur.
Adanmak için adanacak şeyin hazır/uygun hale getirilmesi gerekir.
Bunun için bu dünyada bizim için bir başkasının yapamayacağı nadir
şeylerden olan kendimizi keşfetmek işin en zor kısmını
oluşturur.
Bu manada gerçekten hem avantajlar, hem de dezavantajlar içinde
doğuyoruz. Eğer bu zıtlık olmasaydı, manevi evrenin bir diğer
kuralı eksilmiş olacak ve bizler hareketsiz/donuk bir dünyada asılı
kalacaktık. Öyleyse, manevi evrenin kanunlarından bir diğeri de
zıtlıklar içine doğuyor olmaktır. Bu kurallar bizleri zorlar gibi
görünse de harekete mecbur eder ve kendimizi tanımamızı
sağlar.