AGOS yeni kurulmuştu. Türkçe-Ermenice bir gazete, içine kapalı yaşayan bir cemaat için bir hayat öpücüğü gibiydi. Üstelik bu girişim Hrant Dink ve arkadaşlarının Patrikhane ile dayanışma içinde yaptıkları bir girişim olarak da değer kazanıyordu. Rahmetli Patrik Karekin Kazancıyan kuruluşun 1996 yılının Nisan ayına denk gelmesi hasebiyle AGOS’u bir “Zadik (Paskalya) hediyesi” olarak yorumluyordu.
Ben de bir yazar adayı olarak ilk yazımı göndermiş olmanın heyecanını yaşıyordum. Nitekim o yazı basıldı. Hayatımın en mutlu günüydü. Sonra diğer yazım da basıldı. Bana kalırsa gelecek ihtiva eden lakin acemice yazılardı. Ama ben kendimi çoktan Hemingway gibi hissetmeye başlamıştım. Sonraki yazımın çıkacağından da emindim ki, basılmadı.
İnsan düşünen bir varlık olduğu kadar, bön bir varlıktır aynı zamanda. Hrant’a çok kızmış ve küsmüştüm. Halbuki daha Hrant ile tanışmamıştık bile.
Sonra birkaç hafta geçti. O