İnsan hakları, düşünce özgürlüğü, azınlıkların korunması ve tüm bunların sağlanmasında uluslararası bir hukuk müktesebatı 1. Dünya Savaşı sonrasında gündeme gelen, ancak 2. Dünya Savaşı sonrasında kurumlarına kavuşan önemli olgulardı.
1. Dünya Savaşı’nda nüfuslar yerinde kalırken, sınırlar değişmişti. 2. Dünya Savaşı’nda ise Almanya-Polonya hattı dışında neredeyse sınırlar aynı kalmış, ancak büyük bir demografik değişim yaşanmıştı.
Bu, askerden çok sivilin öldüğü ilk savaştı ve kötü bir çağın başlangıcını uğursuz şekilde haber veriyordu.
2. Dünya Savaşı, adeta Avrupa’da etnik temizlik ve azınlıklardan kurtulmak için “altın bir fırsat” gibi kullanılmıştı. Bugün Batı’daki mültecilere dönük korku ve antipatinin altında bu yüzleşilmemiş “ötekine kapalı” zihniyetin olduğunu söyleyebiliriz.
Doğu Bloku’nda kalan siviller “uygar” dünyanın umurunda değildi. Stalin’in insafına terk edilmişlerdi. Batı dünyası daha çok Batı Avrupa’daki yersiz yurtsuz