Türkiye, Anadolu gibi dünya uygarlığını şekillendiren bir “Geçit” üzerinde yükseliyor. Osmanlı da öyleydi. Avrupa ve Asya’yı, Balkanlar’ı ve Kafkasya’yı, Ortadoğu ve Afrika’yı birbirine bağlayan bir kilit taşıdır Anadolu. Haliyle, bu özel coğrafyanın, dünyaya çok kültürlülüğü armağan etmesi şaşılacak bir durum değildir. Bu kritik özelliğimiz, onu merkezine alan Osmanlı için ne kadar büyük bir kaldıraç olduysa, yaşanan zaaflar da çöküşüne eşlik etti.
Türkiye Cumhuriyeti de maalesef bu çok kültürlülüğe alerjik veya en azından mesafeli yaklaştı. Çöküşün faturasının dine ve çok kültürlülüğe kesilmesi ciddi bir hataydı. Hadise bu kadar basite indirgenmeyeceği gibi, kuruluşun kendini koruma refleksiyle dışlayıcı pratiğe sarılması da korktuğu şeye hizmet ediyordu.
Nitekim, biz bu yöntemin hiç de işe yaramadığını gördük. Gayrimüslimler göçe zorlandı da, bu bizi daha sağlam bir ülke mi yaptı? Yüzlerce yıllık know-how’ı yabancı ülkelere kaptırdık da çok mu fayda gördük?