Yılın ilk saatlerinde vatandaşlarımızı ve misafirlerimizi hedef alan iğrenç saldırının amacı ne kadar deşifre olmuş olursa olsun, ciddiye almak zorundayız. Evet, emperyal aklın böl/yönet taktiklerini, sağ gösterip sol vuran, sureti haktan görünen hallerini bilmiyor değiliz.
Bir gece kulübünde yeni yılı karşılamak isteyen masum insanların hedef alınmasının türlü nedenleri var. Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in ifade ettiği gibi “Bu insanlık dışı katliamın bir pazarda ve bir mabette yapılmasıyla eğlence yerinde yapılmasının herhangi bir farkı yoktur.”
Türkiye saldırıyı üstlenen DEAŞ’a karşı en etkili mücadeleyi sürdüren ülke olarak öne çıkıyor. El Bab’da TSK ve ÖSO çok önemli bir başarı elde etti. Suriye’de ateşkesi sağlayan iki önemli ülkeden birisi olduk. Suriye’nin bütünlüğü içindeki bir çözüm, DEAŞ ve PKK/PYD gibi birçok örgütün arkasındaki kukla oynatıcılarının hiç hazzetmediği bir durum.
Yılbaşı gecesi yaşanan saldırı da, işte yılbaşının ifade ettiği anlamlar, seçilen mekanın hizmet ettiği sosyoloji ile birlikte düşünüldüğünde, ucuz bir şekilde muhafazakarlar ile sekülerlerin arasını açmaya dönüktü. Oysa DEAŞ eylemi üstlendiği açıklamasında, AK Parti hükümetini “mürted” ilan ediyordu. Bu ucuz tuzağa karşı yapılabilecek en sorumsuzca açıklama Kılıçdaroğlu’ndan geldi. Sanki Türkiye’de laiklik sorunu varmış gibi, “Terörü laik aklın birikimiyle bertaraf etmekten” bahsetti.
Herkesin çok dikkatli olması, özellikle sorumluluk makamında olanların konuşmalarını bin kez düşünerek yapmaları gereken bir dönemdeyiz. Kariyer yapacak, gündeme gelecek, bunun için “her tuzluğum var diyene hıyarla koşturacak” zaman değil. Her hesabı bir kenara bırakarak, toplumu rahatlatacak, birliği ve beraberliği güçlendirecek, insanları iyi hissettirecek işler yapmamız lazım. Yapamıyorsak da, zarar verecek şeylerden kaçınalım. Bunu her kesim için söylüyorum. Vatan yoksa, ucuz hesaplarımızı bile yapacak ortam bulamayabiliriz.
Türkiye’nin laiklik sorunu yok. Yaşam biçimlerimiz de tehlikede değil. 23 Mart 2014’te Yenikapı’daki mitingde Başbakan Erdoğan şöyle diyordu: “Ülkemde kahir ekseriyeti Müslüman da olsa Müslüman olmayanlara da bizim hizmetimiz var. O bizim görevimiz. İster Hıristiyan olsun, ister Musevi olsun, ister ateist olsun ayrımcılık yok. Herkese aynı hizmeti götürmeye mecburuz. Bu ayrımı yapamayız.”
Laiklik hakkında başlayan bir tartışmada ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle konuşmuştu, hatırlayınız: “Bunların hepsi boş şeyler. Anayasada bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun? Ben bir Müslüman olarak inancımı istediğim gibi yaşayabiliyorsam mesele bitmiştir. Hıristiyan Hıristiyanlığını yaşayabiliyorsa, Musevi Museviliğini yaşayabiliyorsa, ateist ateistliğini yaşayabiliyorsa onun için de bitmiştir.”(Hırvatistan ziyareti esnasındaki röportajdan, 28.04.2016.)