Dün Sivil Dayanışma Platformu'nun düzenlediği “Milyonlarca nefes, teröre karşı ses” mitinginde, Türkiye halkları yüzlerce yıllık birlikte yaşama tecrübesini bir kez daha tüm dünyaya gösterdi. Miting alanında oluşan atmosfer, birlikte olmanın, birbirine sahip çıkmanın ne büyük bir güç olduğunu gelen herkese olduğu kadar, televizyonları başında oturan insanlara hissettirdi. Bu tabloyu izleyen terör örgütü ve Türkiye'nin diz çökmesini isteyen odakların can sıkıntılarını tahmin etmek hiç de güç değil.
Terör örgütleri, her ne kadar şiddet ve cebir yöntemine sırtlarını dayasalar da, belirli bir meşruiyet yaratmak durumundadırlar. Bu bazen “özgürlük”, bazen “hak arama” iddialarına dayanır. Bir ülkede gerçekten de devletten kaynaklanan ayrımcılık ve belirli bir toplumsal kesime karşı şiddet pratikleri uygulanıyorsa, terör örgütleri bu iddiaları sahiplenmek ve yandaş bulmak için önemli avantaj elde eder.
PKK'nın ortaya çıkışı da, (kuruluşu konusunda türlü iddialar olsa da) en nihayetinde 1980 Darbesi sonrasında Kürtlerin yaşadığı zulümle ilgiliydi. Devlet ve örgüt arasında kalan Kürtler, JİTEM'e, hem de PKK'ya kurbanlar verdi. Bununla eşzamanlı olarak Kürt kimliği ve dili inkar edildi, yasaklandı.