2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan kurumların fikri tabii çok öncesinden vardı. Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler’e evrilerek küreselleşmesini tamamladı. Birleşik Avrupa fikri de oldukça eskiydi. Uluslararası hukuk ve insanlığa karşı işlenen suçlar gibi meseleler de modern dönemin başlangıcından beri siyaset insanlarını ve filozofları ilgilendiriyordu.
Ancak bu kurumlar ve “zihniyet değişimi”, iki yarılı dünya savaşının yıkımlarını görene kadar oraya çıkamamıştı. Bunun nedeni tabii ki hegemonyal mücadeleydi. Faşizmi Batı dünyasından ayrıksı düşünmek hatadır. İlki, faşizm Avrupa’da yüzyılın başından beri çok “popüler” bir ideolojiydi. İngiltere’de coşkulu bir partiyle temsil ediliyordu mesela. İkincisi, sosyalizm, faşizm ve liberalizm, sanki değişik ihtiyaçlar ve toplumsal yapılar için çok farklıymış, rekabet halindeymiş gibi gözükürken, aynı şeyleri vaat ediyordu: Sürekli gelişim, günün sonunda zafer ve dünyanın kontrolü…
İdeolojiler ve iddialar kâh