Türkiye’de sınıfların varlığı/yokluğu hep tartışılagelir. Kimilerine göre klasik anlamda ideolojik sınıflar tarihsel şartların yoksunluğu nedeniyle oluşmamıştır. Sanayi devrimi ıskalandığı, modern üretim biçimlerine çok geç ulaşıldığı için işçi sınıfı/bilinci ortaya çıkmamış, sermaye ise devletten bağımsız ekonomik süreçlerin tetikleyicisi olamamıştır. Kimisi de bu tezleri fazla indirgemeci bulur ve sınıfların klasik anlamda varlığını teyit eder. Onlar sadece gömülü şekilde beklemektedirler.
Ama sanki Türkiye’de sınıflaşmalar üretim/sermaye/emek ilişkilerinden çok, kurulum ve paylaşım biçimlerinden tezahür etmiş gibidir. Bu paylaşım, ekonomik üretimden ziyade, devlet ve imkanlarını işaret etmiştir. Bu durumda, devletin, sivil/askeri bürokrasinin kontrolü hayatın merkezi kavgası haline gelmiştir.
Yani bir sınıflaşmadan bahsedilecekse merkez/çeper ayrışmasının işaret ettiği farklılaşma öne çıkan unsurdur. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kodları, tarihs