Dün, 1970'lerden günümüze gelen serencamda, “muhafazakar politik
kimlik ne âlemde, mühendislikler ne durumda, ortaya kalıcı bir
kimlik çıktı mı, yoksa arızi bir durum mu yaşıyoruz?” diye sorduk.
Dünkü yazıyı okumakta fayda var önce.
Biz devam edelim. Şimdi, politik/kültürel kimlik kabaca iki şekilde
oluş(turul)ur. İlki mühendislikler, ikincisi ise tarihsel
süreçlerde yuvarlanarak evrimsel bir şekilde…
Beni kimliğin hangi karakterde/yönde geliştiğinden çok, hangi
yöntemle geliştiği ilgilendiriyor. Çünkü mühendisliklere ilkesel
olarak karşı olmaktan da öte, bu yolun felaketlere yol açtığını
biliyoruz. Dolayısıyla, Türkiye'deki 14 yıllık devrimleri
gerçekleştiren muhafazakarların kendi kimliklerini kendilerinin
doğal süreçlerde oluşturması, gittikçe sofistike hale gelen
müdahalelerle de baş etmeleri önemli bir husus.
Yakın tarihte, Gülencilerin muhafazakâr kitle üzerindeki
mühendislik çalışmalarının deşifre olduğunu gördük ve gördüklerimiz
bizleri dehşete düşürüdü. İlk dönemlerde ise AK Parti'ye “liberal
entelektüel” bir aşı yapılmaya çalışıldı. Şu “AK Parti'nin ilk
dönemi iyiydi” söyleminin altında bu aşının tutmadığının öfkeyle
anlaşılması yatar.
Burada önemli olan, tıpkı Erbakan Hoca gibi, Sayın Erdoğan'ın (tüm
politik başarılarından öte) muhafazakâr kitleler için
özgün/bağımsız ve yerli rol model işlevidir. Muhafazakârlar için
Erdoğan fenomeni, kendi doğal süreçlerinde gelişmelerini sağlayacak
bir kimlik kuluçkası görevi görüyor.
Ben bu tarihsel/organik rolün önemini Erdoğan'ın kendisinin bile
yeteri kadar ölçebildiğini zannetmiyorum. Zaten, böyle şeyler
insiyaki olur, kasıtlı değil. Bilinçli yapılan ise mühendisliktir.
Erdoğan, Max Weber'in “Karizmatik lider” kavramsallaştırmasına çok
iyi bir örnektir. Weber ve Durkheim, modern aklın çözemediği ve
sosyolojilerinde boş kalan bölümleri ilk kez “Reason” dışına
çıkarak “karizma” ve “coşku” kavramlar ile kapatmışlardır.