Geçen günkü yazıya da aynı vurguyla başlamıştım. 20 Ocak günü Türkiye’de cumhurbaşkanlığı sistemi Meclis’ten geçerken, ABD’de de Trump, Obama’dan bayrağı devralıyordu. NATO’nun iki büyük müttefikinde ciddi siyasi gelişmelerdi bunlar. Tıpkı 19. Yüzyıl’da olduğu gibi “Katı olan her şey buharlaşıyor”du. Bunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Shakespeare’in Hamlet’inde Danimarka üzerinde dolaştığını ifade ettiği gibi, dünyanın üzerinde de hayaletler dolaşıyor ve birbirileriyle amansızca kapışıyorlar.
20. Yüzyıl’ın dünya düzeni artık cüssesini taşıyamıyor.Çok fazla adaletsizlik, çok fazla riya ve çok fazla acı var. Dünyanın taşıyabileceğinden çok fazla… Gerçi dünya geçmişte bu konuda maharetini göstermiş ve gerekirse ne kadar gerçeküstü bir yer olacağını ispat etmiştir. Adorno’nun “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır” demesi boşa çıkmış, insanlık büyük kıyımlarla şiir yazmayı birlikte sürdürebilmiştir.
Hiçbir şey olmamış gibi yeniden başlamak barbarlık, kayıtsızlık veya insanlıktan çıkmak mıdır, yoksa varoluşa her şeye rağmen izzet sunmak mıdır bilinmez. İkisini de iddia etmek mümkündür. Ama eğer yaşıyorsak, kararlar almamız, tutumlar belirlememiz gerekir. Doğrudur; bir insan katledildiğinde, bir katliam yaşandığında dünya bir önceki günkü dünya değildir artık. Bunu bilmek hikmet gereğidir. Ama dünya eğer dönmeye devam ediyorsa, o dünyanın yeniden kurulması meselesi karşımıza dikilir. Yani hiçbir şey olmamış gibi devam etmenin kendisi Adorno’nun dediği gibi olsa gerek, ahlaksızcadır. Ama olan şeyin olduğu anda donup kalmak da insanı farklı bir yere taşımaz.