Bazen kişisel veya toplumsal hayatımızda önemli kırılma anları
olur. O kırılmanın pozitif veya negatifliğine bağlı olarak,
hayatımızın değişeceğini düşünürüz. Doğrudur; mutlaka değişir. Daha
zor veya daha kolay günler bizi karşılayabilir. Ancak hayat sona
ermez.
Genellikle ağır kırılmalarda hayatın sona ereceğini veya bir
cennete varacağımızı farz ederiz.
O da öyle olmaz. Her başarı kendi handikapları, her başarısızlık da
kendi imkanları ile bize gelir.
Verdiğimiz her kararda hayat değişmektedir. Toplumsal hareketler
ise dünyayı değiştirmektedir. Değişim keskin olursa bu değişimi
daha kolay fark ederiz. Tedrici değişimler ise yavaş yavaş
üzerimizde etkilerini gösterir.
Kişi ölene, dünya yok olana kadar değişim devam edecek. Bizler de
kararlar almaya, bu kararların sonucuna katlanmaya, mücadele etmeye
devam edeceğiz.
O nedenle, varoluş devam ettiği müddetçe, ümit de kavga da son
bulmaz. Dolayısıyla hem ümit hem ümitsizlik birbirinin içine geçmiş
şekilde varlığını sürdürür ve bizlere hayata nasıl bakacağımıza
dair bir seçenek sunar.